Polat : Bu hafta yine çocukla ilgili oldukça önemli bir konudan bahsedeceğiz. Çocukta cinsel istismar. İstismar deyince; çocuğa zarar vermek, çocuğun gelişmesini engelleyen davranışlarda bulunmak gibi çok geniş kapsamlı olaylardan ve davranışlardan bahsediyoruz. Ama cinsel istismar deyince orada bir dakika durmak gerekiyor. Cinsel istismar her geçen gün artarak karşımıza çıkan ve anne-babalar başta olmak üzere herkes için artık kabus haline gelen bir olay. Sıklıkla rastlanan çok basit bir cinsel istismar örneği vermek gerekirse; çocuğunuz okuldan çıkmış, evine doğru yürüyor. Köşede uzun pardesü giymiş bir adam bekliyor. Adam, çocuk yaklaşınca pardesüsünün önünü açıyor ve cinsel organını gösteriyor. Yetişkinlerin bile korktuğu, çaresiz kaldığı bu tip bir olayın bir çocuğun başına geldiğini düşünün. Çocuk panik halde evine koşuyor ancak adamın takip edip belkide asansörde çocuğu taciz etmeye devam etme ihtimali de var. Çocuğu çok derinden sarsan bu tarz olaylara artık çok sık rastlıyoruz. Bu tarz olgular giderek artıyor. Cinsel istismarın bir boyutu bu. Birçok başka boyut var ama hemen söylenmesi gereken ‘çocuk pornosu’ sorunumuz var. Günümüzde bilimsel araştırma yapmak için internette arama motoruna ‘ensest’, ‘aile içi cinsel ilişki’ kelimelerini arattığınızda karşımıza gelen sayfada aşağı yukarı tüm siteler porno sitesi oluyor. Ensest konulu yüzlerce -ki bunların oldukça mühim bir kısmı Türkiye’de çocuk pornosu daha yeni yeni oluşmaya başlamasına rağmen Türkçedir, porno sitesiyle karşılaşıyorsunuz. Gerçekten dünyada ki çalışmalara baktığımız zaman da çocuk pornosunun Türkiye’de daha yeni yeni başladığını, halbuki dünyada çok daha yaygınlaştığını görüyoruz. Ensest; aile içi cinsel ilişki yani babanın kız çocuğuna, annenin erkek çocuğuna yada kardeşler arasında gördüğümüz cinsel ilişki; tarihten beri hep var olan bir olgu. Ama tabuydu, hiç konuşulmazdı. Artık konuşulmaya başlandı. Ve görüyoruz ki hiç aklımıza gelmeyecek olaylar karşımıza çıkıyor. Olgular var ama hala kanun yapıcılar Ceza Kanunu’nun yeni tasarısına “aile kurumu zedelenmesin, aile kurumunun saygınlığı kaybolmasın, boşanmak üzere olan anne-babalar birbirlerine çamur atarlar, o zaman biz bunu ayıklayamayız” deyip ensest için ayrı bir kanun maddesi koymuyorlar. Bu gerçekten büyük bir sorun. Bunu zaman zaman tartışacağız bugünkü konuğumla ama çok önemli bir boyut var ki gerçekleri görmezsek kanunlar bugün olduğu gibi hep arkadan gelmeye devam edecek. Bunu özellikle belirtmek istedim çünkü Yeni Türk Ceza Kanunu Tasarısı henüz komisyona girdi, hala eklemeler ve/veya düzeltmeler yapılabilir. Haliyle enseste ilişkin bir madde içermiyor.
Konuya böylece giriş yaptıktan sonra bu haftaki konuğuma dönüyorum. Dr. Halis Dokgöz çocukta cinsel istismar konusuyla ilgili çok etkin çalışan bir adli tıp uzmanı. Önce kendisine “çocukta cinsel istismar konusu nasıl çalışma alanının içerisine girmiş?” diye soralım.
Dokgöz : Çocuk istismarı ve çocukta cinsel istismarla ilgili çalışmalar aslında adli tıp ve diğer acil branşlarda çalışan hekimlerin sık karşılaşabileceği bölümler, alanlar. Benim karşılaşmamda sizin fazlasıyla rolünüz oldu. Adli Tıp Kurumu’nda birlikte çalıştığımız dönemde sizin önerileriniz ve teşviklerinizle diyelim bu konu ilgimi çekti. Gerçekten oldukça sık görülmesine rağmen az bilinmesi ve önlenebilir olmasına karşın; gerekli yaptırımların yada gerekli şeylerin yapılmaması bu alana yönelmeme daha da bir pozitif katkı sağladı. Bu alanla ilgili, Adli Tıp’a gelen olgular nelerdir, durumumuz nedir, ne tür olgularla karşılaşıyoruz ve bu tür olgular adli yada hukuksal süreçte nereye ulaşıyor, tıbbi yaklaşım nasıl olmalıdır gibi kafamızı kurcalayan meseleleri eşelemeye başladık ve bu şekilde konuyla ilgili olarak çalışmalara başlamış oldum.
Polat : Cinsel istismar ile ilgili tüm boyutları tartışmaya başlamadan önce bir yol haritası oluşturmak amacıyla tanım yapmamız gerekir. Çocuk istismarı içerisinde cinsel istismarı nasıl tanımlıyoruz?
Dokgöz : Öncelikle belirtelim; Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesiyle 0-18 yaş grubundaki herkesi çocuk sayıyor. Çocuk istismarı da çocuğun kaza dışı ve önlenebilir bir davranışa maruz kalması. Bu davranışın; toplumun kültür değerleri dışında kalması gerekiyor. Çünkü farklı kültürlerde, farklı davranışlar bir şiddet yada istismar olarak kabul edilmeyebiliyor. Çok önemli bir nokta ise olgunun uzmanı tarafından da bir istismar olarak tanımlanması gerekiyor. Cinsel istismarda tablo biraz daha değişik. Çocuğun cinsel amaçlı herhangi bir uyarı aracı olarak kullanılmasından başlayıp; en basit haliyle yanaktan makas almayı örnek gösterebiliriz, ırza geçmeye kadar geniş bir yelpaze içine giren her türlü davranışı cinsel istismar olarak tanımlayabiliriz. Burada çocuğa illa zor kullanılması da şart değil. Bunu özellikle belirtmek - altını çizmek - gerekiyor çünkü toplumda zor kullanım olmazsa cinsel istismar olmaz yada şiddet olmaz gibi bir yaklaşım var.
Polat : Cinsel istismar hangi davranışları kapsar derken çocuğun yanağından makas alınmasını örnek verdiniz. Burada bir soru işareti olabilir. Bir çocuğu sempatik, çok cici bulup yanağından bir makas alınabilir, bunu hepimiz yapıyoruz hatta zaman zaman. Bu bir suç mu? Öncelikle bunu biraz açalım. Amerika’da yada İskandinav Ülkelerin’de yaşanan paranoyaya dönüşmesin. Amerika’da hemen hemen her davranış çocuk istismarı olarak algılanıyor. Başımdan geçen bir hikayeyi anlatmak istiyorum. Konuştuğumuz konuya iyi bir örnek teşkil ediyor. Amerike’da John’s Beach’de oturuyoruz. Üç yaşlarında bir çocuk sahilde bir tümseğe çıkmaya çalışıyor ancak çıkamıyor sürekli geri düşüyor. Arkadaşlarımızdan birisi çocuğu arkadan iterek yardım etmek istedi. Bir diğer arkadaşımız hemen arkadaşımızı engelledi; “Sakın çocuğa elleme, anne-babası görürse çocuklarına cinsel istismarda bulunduğun gerekçesiyle dava edebilir” diye.
Dokgöz : Evet, bu nokta çok önemli gerçekten. Tanımı yaparken eylemin kültürel değerlerin dışında kalması şartını belirtmiştik. Verdiğiniz örnek hakikaten bunu çok güzel şekilde vurguladı.
Polat : Bunun yanı sıra davranışın motifi de önemli. Eylemin hangi sebeple gerçekleştirildiğini iyi anlamak lazım. Cinsel istismarda özellikle şu var; çocuk cinsel amaçlı heyecan ve doyum sağlamak için kullanılan bir araçsa davranışın boyutu ne olursa olsun hemen cinsel istismar olarak sınıflandırılır. 15 yıldır bu konuyu çalışıyorum ve arada kendime “acaba paranoya düzeyine mi ulaşıyoruz” diye soruyorum. Ancak, maalesef Türkiye’de gördüklerim ve yaşadıklarım bana biraz paranoyak olmakta fayda var duygusunu veriyor. Her geçen gün yeni yeni inanılmaz olaylarla karşılaşıyoruz.
Kavramlara devam edecek olusak; cinsel istismarda ‘temasla olan’ ve ‘temasla olmayan’ diye bir sınıflandırma var. Temasla olmayan cinsel istismar denilince akla çocuk pornosu, teşhircilik, röntgencilik gibi eylemler geliyor ve bu olaylarda çok fazla artış izliyoruz.
Cinsel istismar özellikle ilkokul çocuklarına yönelik gerçekleştiriliyor. Bu yaşta çocukları kandırmak oldukça kolay oluyor çünkü çocuklara yönelik bilinç oluşturma faaliyetleri yok.
Dokgöz : Öncelikle değindiğiniz bu paranoya konusunda çok sevdiğim bir sözü paylaşmak istiyorum; Paranoyak olmanız izlenmediğiniz anlamı taşımaz.
Gerçekten cinsel istismar; çocuğa bir erişkinin yada çocuğa tahakküm kurabilecek yaştaki bir kişinin; çocuk da olabilir bu, cinsel doyum amacı ile bir sözlü ifadesinden ırza geçmeye kadar geniş bir yelpazede karşımıza çıkıyor. Olgularda hekim olarak bizler yada dava konusu olduğunda hakimler cinsel istismarı belirlemede sıkıntı yaşıyoruz. Bu aşamada daha ileri çalışmalara gerek var diye düşünüyorum.
Polat : Çok doğru. Bu konuda çalışan profesyonellerin bilgi eksikliğinden dolayı çok sayıda olgu atlandığını biliyoruz. Tabii sadece bilgi eksikliği de değil olay, aile içi cinsel ilişkide bizim en çok yaşadığımız sıkıntılardan bir tanesi değer yargılarında. Ailenin dağılmasını önlemek amacıyla, eğer baba çocuğu istismar etmişse, anne bunu bilse dahi inkar ediyor. Şikayete rağmen çocuk anne-babadan ayrılmaz ilkesini her durumda benimsemiş hakimler çıkıyor karşımıza. Tanıda hakikaten büyük bir sıkıntı var. Bunun yanı sıra cinsel istismara maruz kalmış çocukların muayenesinde de sıkıntılar var. Bu çocukların muayenesi, muayene edildikleri yer çok farklı olmalı. Bu çocuklara yaklaşım çok farklı olmalı. Bunu gözönünde bulundurarak Adli Tıp Kurumu Başkanı olduğum dönemde Halis Dokgöz ile bir çalışma yürüttük ve çocuk istismarı muayene birimini oluşturduk. Biraz bu muayene biriminden bahsedelim.
Dokgöz : Bu tür olgular gerçekten özelleştirilmiş ortamlarda uzmanlaşmış kişiler tarafından müdahale gerektiriyor. Muayene sadece kurban yada istismar edilmiş çocuk açısından değil, eylemi gerçekleştiren kişinin belirlenmesi açısından da bize yükümlülük getiriyor. Çocuk, muayenesi esnasında içinde bulunduğu birimin bir istismar muayene yeri olduğunun farkına varmamalı ve burada kendisini emniyette ve rahat hissedebilmelidir. Muayene esnasında çocuğun tekrar tekrar istismar edilmesine fırsat vermemek ve muayene sürecini mümkün olduğunca kısalaştırmak için farklı alanlardan, farklı birimlerden kişilerin kolayca bir arada değerlendirebilecekleri, delillerin yok edilemeyeceği bir birimin oluşturulması gerekli. Biz sizinle o dönemde bunu gerçekleştirdik. Öncelikle muayenelerin uzamaması için tedbir alındı. Ayrıca, cinsel istismara uğrayan çocuğun cinsel istismara uğradığının delilleri toplanırken aynı zamanda enfeksiyon kapma, hamile kalma gibi durumlar açısından da gerekli önlemlerin alınması, çocuğun yaşadığı gerek fiziksel gerekse psikolojik travmaların kalıcı etkilerine karşı girişimlerde bulunulması gerekliydi. Bütün bunlara ek olarak eylemi gerçekleştirdiği düşünülen sanığın tanımlanması yani belirlenmesine yönelikte çalışmaların aynı yerde yapılması önemliydi. Hakikaten farklı disiplinlerin birlikte çalıştıkları multi-faktöriyel bir birim oluşturuldu. Bu tarz birimlerin yaygınlaştırılması büyük önem taşıyor.
Polat : Muayene sisteminden bahsederken de vurgulanması gereken çok önemli bir husus var: yaşadığı olaydan dolayı zaten travmatize olmuş çocukların muayene edilirken bir kez daha travmatize olmamalarını, zarar görmemelerini sağlayacak bir sistemi oturtmak. Bu nasıl yapılabilir? Tabii öncelikle çocuğun bir kerede muayenesini bitirmek lazım ki çocuk sürekli farklı kişilere tekrar tekrar olayı anlatmak zorunda kalmasın, olay çocuğun beynine böylelikle kazınıp kalmasın.
Muayene alanından bahsederken de çocuğun yabancılık çekmeyeceği, dostça bir yer yaratılmasının önemli olduğunu söyledik. Kurduğumuz birimde buna dikkat etmiştik ve çocuk oyuncaklara ve renkli duvar kağıtlarına bakınca kendisini oyun odasında zannediyordu.
Üçüncü olarakta çocukla görüşecek kişilerin mutlaka çocukla kolay iletişim kurma becerisine sahip olmaları bekleniyor. Çocuğun bu kişileri sevmesi, onlara güvenmesi ve dolayısıyla başından geçenleri çekinmeden ve doğru anlatabilmesi çok önemli çünkü, bu tip olayları yaşadığı zaman çocuklar genellikle içlerine kapanıp anlatmamayı tercih ediyorlar.
Dokgöz : Evet, çocuklar genelde saklamayı tercih ediyorlar. Oysa çocukların söyledikleri genellikle doğrudur ve alanında uzmanlaşmış bir kişi - çocukla iyi diyalog kurabilen hekim yada diğer disiplinlerde çalışan uzmanlar - iyi bir diyalogla çocuktan gerekli bilgiyi alırlar. Öyküyü ayrıntılarlar ve bazen bu öykü, çocukla görüşme o kadar önemlidir ki fiziksel bulgulardan daha çok istismarın kesin kanıtı da olabilir.
Polat : Cinsel istismarda özellikle anal ilişkinin söz konusu olduğu livata olgularında bazen hiçbir bulgu ortaya çıkmayabiliyor. İyileşme çabuk oluyor. Bu durumda sadece fiziksel bulgularla yola çıkıp istismarı ispatlamak mümkün olmuyor. Eğer sadece fiziksel bulguların varlığı sözkonusu edilirse, bu bir çok olayın gözardı edilmesi anlamına geliyor.
Muayene sistemlerine baktığımızda, dünyada yaygın olarak uygulanan ancak Türkiye’de henüz birkaç yerde bulunan ‘aynalı sistem’ var. Bu çok güzel bir sistem. Buna göre; uzman çocuğun her davranışını dışarıdan izleyebiliyor fakat çocuk izlendiğinin farkında olmuyor ve çok daha rahat davranmaya başlıyor. Böylece çocuk ve olayın çocuk üzerindeki etkilerini rahatça gözlemleyebiliyorsunuz.
Bir de anatomik bebekler uygulaması var. Bu sistem bir dönem çok yaygın olarak kullanılıyordu fakat sonradan kalktı. Bence çok da iyi oldu.
Dokgöz : Anatomik bebekler cinsel istismara uğradığı düşünülen çocuklara veriliyor ve bu araçlarla çocuğun kendi cinsel yönelimlerini yada cinsel istismara uğrama biçimlerini ortaya koymaları izleniyor. Bu bebekler aslında normal oyuncak bebekler ancak genital organları normalden daha büyük oluyor. Bu sistemin kullanıldığı birimler hala var. Ancak ben bu sistemin kullanılmasını sakıncalı buluyorum. Bu bebek aletlerle çocuğa bazı şeyleri öğretmiş oluyoruz ve çocuk bunlardan yola çıkarak bazen hikayesini değiştirebiliyor. Uygulamanın bu tür sakıncaları olduğunu düşünüyorum.
Polat : Çocuk bu bebeklerden yola çıkarak hikayesini anlatır diye umuluyor ama hiç de öyle olmuyor. Çocuk hiçbir şey yokken bile sadece bu bebeklerden yola çıkıp yepyeni bir hikaye uydurmaya başlıyabiliyor. Çocuk istismarı olayları ilk çalışılmaya başlandığında ilk 5-10 yıl acaba çocuk doğru mu söylüyor, yanlış mı söylüyordan tedaviye geçilememiş. Böyle bir dönem yaşanmış.
Çocuk istismarı; özellikle cinsel istismar söz konusu olduğu zaman işin içinde sadece adli tıp uzmanları yok. Başka hangi dallar da işin içinde olmalı acaba?
Dokgöz : Çocukta cinsel istismar sözkonusuysa adli tıp uzmanının buradaki görevi olayı belgelemek ve ortaya çıkartmak. Bunun yanında çocuk hekimlerinin ve cerrahlarının bazı görevleri var. Bulguyu ortaya koymak ve tedavi etmenin dışında ek hastalıklar çıkabilir. Bu durumda bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanına görev var. Halen Türkiye’de uygulanan sistemde çocuk cinsel istismara uğramışsa çocuk hekimine, acilde bir pratisyen hekime, kadın hastalıkları ve doğum uzmanına, psikiyatriste yada çocuk psikiyatristine gidebiliyor. Birçok doktora gidilebiliyor ve en sonunda bir de adli tıp uzmanına geliyor. Bu arada hukuksal süreçte başlamış oluyor ve jandarma, polis gibi kolluk güçleri de devreye giriyor. Zaten bir travma yaşamakta olan çocuk tüm bu kişilerlerle ayrı ayrı muhatap olmak zorunda kalıyor. Uzmanlar teşhis ve tedavi için, olayı aydınlatmak ve yasal prosedürleri yerine getirmek için çocuktan tek tek hikayeyi duymak istiyorlar. Böylece travma katlanarak büyüyor ve zaman zaman çocukta onarılmaz yaralara sebep oluyor. Bu nedenle, sizinle kurduğumuz birimde ve dünyanın pekçok başka yerinde olduğu gibi farkı disiplinlerden uzmanlar; klinik hekimler, adli tıp uzmanı, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, psikiyatrist, kolluk güçleri, biraraya geliyorlar - buna ‘çocuk dostu muayene birimi’ diyebiliriz - ve birlikte bir yandan muayeneyi ve tedaviyi yapıyorlar diğer yandan da görüşmeyi ve bulguların belirlenmesini, ayrıca çocuğun rehabilitasyonunu ve korunmasını sağlıyorlar. Bu tarz birimlerin mutlaka yaygınlaştırılması gerekiyor.
Polat : Buna ben de katılıyorum. Çocuk istismarı bir çok daldan farklı olarak multidisipliner bir çalışma gerektiriyor ve gerçekten bu kadar çok uzman tek tek çocukla görüşmeye kalkarsa çocuk yaşadığı olayın ardından tekrar tekrar travmatize edilebiliyor. Tüm uzmanların birlikte hareket ederek çocuktan hikayeyi dinlemesi ve görevlerini belli bir düzen içerisinde yapmaları zamanı da kısaltacağından çocuk açısından çok daha rahat oluyor.
Peki, muayeneden sonra çocuğun cinsel istismara uğradığı tespit edilirse, tanı bu şekilde çıkarsa, bundan sonraki ki süreçte nasıl bir prosedür takip ediliyor?
Dokgöz : Bu sürecin nasıl gelişeceği çocuğun içinde bulunduğu koşullara göre değişiyor. Öncelikle “Cinsel istismarı gerçekleştiren(ler) kim?” sorusuna cevap bulmak gerekiyor. Eğer aileden birisi ise yapılacak ilk şey, aileden çocuğu uzaklaştırmak oluyor. Aileden uzaklaştırılan çocuk; Türkiye koşullarında ne yazık bahsettiğimiz özel birimler pek yaygın değil ama varsa öncelikle bu tarz birimlere yönlendirilebiliyor yada çocukta travma çok yüksek seviyelerde görülüyorsa hastane ortamında kalması uygun olabiliyor. Bu arada hukuksal süreçte devam ediyor ve sosyal hizmet uzmanları ile diyaloğa girip çocuğun Türkiye’de çok yaygın bir ağa sahip olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na çocuk bakım ve rehabilitasyon için teslim ediliyor. Çocuğu bu şekilde aileden soyutlamak, eğer cinsel istismarı gerçekleştiren kişi(ler) ailedense çok önemli. Eğer aileden birisi değilse, biraz daha şanslıyız demektir. Bu durumda çocuğun gerekli muayenesini yapıp, bulgularını derleyip, sanığın belirlemesine yönelik çalışmaları da yaptıktan sonra çocuğu ailesine teslim ediyoruz. Tabii her iki durumda da çocuk, psikiyatrist tarafından düzenli şekilde izleniyor.
Polat : Sosyal hizmet uzmanları gerçekten bu konuda kilit görevde olan kişiler. Türkiye’de maalesef bir tane sosyal hizmet uzmanı yetiştiren okul var. Oysa Sosyal Hizmet ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun iş tanımına baktığınızda çocukta istismardan tutun, sokak çocukları, suça itilen çocuklar, madde bağımlı çocuklar, özürlü çocuklar, bunlara ek olarak özürlü vatandaşlar, erişkinler dahil olmak üzere düşkünler, bakıma muhtaçlar ve yaşlılar gibi çok geniş bir yelpazede hizmet verilmeye çalışılıyor. Buna karşılık Kurum’a çok küçük bütçeler ayrılıyor ve eleman sayısı kısıtlı; kadro yetersizliği var. Son dönemde de meslek elemanlarının aktif görevlerden alınıp, pasif görevlere gönderilmesi gibi yeni bir uygulama da dikkatimizi çekiyor. Tabii tüm bunların ışığında çok verimli ve randımanlı işler çıkıyor diyemeyiz ama şunu da hemen kabul etmek gerekir ki sosyal hizmet uzmanları olmadan bu konuda çok fazla yol alınamaz.
Cinsel istismar tanısı konduktan sonra çocuğun bu durumdan en az zararla çıkmasını sağlamak çok önemli.
Dokgöz : Çocuğun en az zararla kurtulacağı, kendisini diğer çocuklar gibi normal hissedeceği yada rehabilite edilip topluma yeniden kazandırılabileceği koşulları yaratmak çok önemli.
Polat : Cinsel istismarın varlığı kolay kolay ortaya çıkmıyor demiştik. Çocuklar okulda veya sosyal hayatlarında karşılaştıkları taciz olaylarını genellikle saklıyorlar ve aileye dahi bundan bahsetmemeyi seçiyorlar. Bu durumda aileler veya eğitimciler hangi bulguların varlığına dikkat etmeliler ki çocuğun istismar edilip edilmediğini anlayabilsinler? Nelerden kuşkulanmalıyız?
Dokgöz : Çocuktaki karakter veyadavranış değişiklikleri aileleri veya çocukla ilgili çalışanları kuşkulandırmalı. Çok canlı, çok aktif çocuklar birdenbire durgunlaşabiliyor, çocuk sıklıkla odasına kapanıyor ve yalnız kalmayı tercih ediyor. Özellikle anneler çocuklarına banyo yaptırırken yada üstlerini değiştirirken fiziksel bulgularla karşılaşabiliyorlar. Konumuz cinsel istismar ama, cinsel istismarda mutlaka cinsel bölgelerde bulgu olacak diye bir şey yok. Eylem gerçekleştirilirken vücudun değişik bölgelerinde değişik bulgular da ortaya çıkabiliyor. Hekimlerin en sık karşılaştığı bulgulardan biri ekimoz dediğimiz cilt altında, doku içi kanama lezyonları oluyor. Bunlar vücudun değişik bölgelerinde bulunabilir. Onun dışında cinsel eylem gerçekleştiren kişilerin emmesine bağlı, yumuşak dokularda emme izi dediğimiz, nokta nokta görülen ekimoz benzeri lezyonlar olabilir. Çocuğun değişik bölgelerinde travmalar, çizikler olabiliyor. Yine iç çamaşırlarında kan lekesi yada eylemi gerçekleştiren kişiye ait olabilecek sperm veya salgı buluntusu olabiliyor. Kıl döküntüsü olup olmadığına da bakılabilir.
Polat : Burada bir örnek olay anlatıp anne-babanın sorumluluğuna değinmek istiyorum. Annenin anlattığına göre; anne zaman zaman 5 yaşındaki erkek çocuğunu karşı dairelerinde oturan 16-17 yaşlarında lise son sınıf öğrencisi komşusunun daveti üzerine yolluyormuş. Anne içinde hep bir huzursuzluk duymuş ama nedense çocuğuna izin vermiş. Bir gün anne ile çocuk oynarken; anne yatar pozisyonda, çocuk annesinin üstüne çıkıp gidip gelmeye başlamış. Anne, “Ne yapıyorsun oğlum?” diye sorduğunda, çocuk, birlikte oynadıkları ağabey ile bu şekilde oynadıklarını ifade ediyor. İşte bu tarz tesadüflerle de cinsel istismar ortaya çıkabiliyor. Bu olayda dikkat edilmesi gerekli olan nokta; annenin 5 yaşındaki çocuğuna 17 yaşında bir oyun partneri seçmekle yaptığı hata - annenin bilinçsizliği. Bakıcılık sözkonusu değilse ki çocuğa bakıcı seçerken de çok titiz olunması ve bakıcının çok iyi tanınması gerekli, oyun partneri aynı yaş grubundan seçilmeli. Sonuçta; anne-babanın yaşanan istismar olaylarında kusuru ve ihmali oluyor diyebiliriz. Çocuk, hayatının akışını çok kötü etkileyebilecek bu tarz olaylara muhatap kalıyorsa, bunda ailenin sorumluluğu çok büyük. Bunu vurgulamak zorundayız. Anne-baba şüphe etmeli ve sürekli çocuğuna dışarıdan gelebilecek hertürlü istismara karşı dikkatli olmak durumunda. Bu olmazsa olmaz bir kural.
Tıp Fakültesinde öğrenciyken çocuk psikiyatrisi hocam Prof. Dr. Ulvi Etener’in çocuğu istismara maruz kalmış anne-babalara sert davrandığına şahit olurdum. Çocuklara ise o denli iyi davranırdı. Hocamın aileleri çok zor durumda bıraktığını, dövmekten beter ettiğini düşünürdüm. Bunu kendisine sorduğumda; “çocuk buraya gelecek kadar kötü bir duruma sokulduysa, hastalıkları varsa ve anne-baba bu durumu son ana kadar farkedemedilerse o zaman kendileri de suçludur, o yüzden böyle davranıyorum” demişti. Hocama buradan saygılarımı yolluyorum. Bugüne kadar gördüğüm onca istismar olgusundan sonra kendisine katıldığımı söyliyebilirim. Hikayeler hemen hemen aynı oluyor ve anne-babanın sorumluluklarını ihmal ettiklerine sıklıkla şahit oluyoruz. Anne-babalara bu konuda da sorumlulukları olduğunu öğretmek istismarı önlemek açısından çok önemlidir.
Tanı için dikkat edilmesi gereken; davranış ve karakter değişiklikleri, fiziksel bulgular ve çocuğun içine kapanma hallerinin yanısıra, bir diğer hususda çocuğun cinsel konulara birden bire ilgisinin fazlalaşmasıdır.
Dokgöz : Burada çocuğun genital organlarıyla oynama eğiliminin artmasından bahsedebiliriz. Böyle bir durumla karşılaşıldığında muhakkak bir uzmana danışmakta fayda var. Kesinlikle gözardı edilmemesi gerekli.
Polat : Bu şekilde ortaya çıkan çok istismar olgusu var. İstismarı önlemekte, istismarı anlamakta ebeveynler yetersiz kalıyor dedik ama cinsel istismar ortaya çıktığı zaman da anne-babaların duruma karşı tepki verişleri de bilinç düzeylerinin düşük olduğuna işaret ediyor. Birçok olgu biliyorum ki anne-baba, istismar ortaya çıktığında çocuklarının yaşadıkları travmayı unutup, çocuklarıyla daha fazla ve daha büyük bir şefkatle ilgileneceklerine, yaşadıkları hayal kırıklığıyla yada kendi suçlarını, ihmallerini kabullenemedikleri için çocuklarını dövüyorlar. Çocuğu suçlu görüyorlar. Halbuki çocuğun hiçbir suçu yok, hatta çocuk kullanıldığının bile farkında olmayabiliyor.
Dokgöz : Tabii. Küçük yaşta çocuk bunu bir oyun olarak algılıyor. Gerçekleştirilen eylem çocuğa nasıl sunuluyorsa; verdiğiniz örnekteki gibi kendisinden yaşça büyük biri tarafından gerçekleştiriliyorsa, çocuk gerçeği bilmediği için sunulduğu gibi algılıyor. Kendisine karşı yapılan bu eylemin kötü olduğunu, kendisine zarar verici olduğunun farkına bile varamıyor. Bu nedenle çocuğun gerçekten kendi yaş grubundan çocuklarla oynaması ve mümkünse yalnız bırakılmaması çok önemli. Örneğin, biliyoruz anne-baba çalışıyor ve çocuklarda anahtar var, okuldan yalnız kalacakları bir eve geliyorlar. Bu çok sık rastlanan bir durum. Bu bile çocuğun ihmali demek ve ihmal de çocuğu istismara açık konuma getiriyor. İstismar, cinsel istismar da olabilir, uyuşturucu da olabilir, başka şekillerde de ortaya çıkabilir.
Polat : Çocuğa aile dışından gelen bir istismardan bahsettik. Bir de ensest dediğimiz, aileden biri tarafından gelen cinsel istismardan bahsedelim. Ensest çok eski yüzyıllardan beri var olan ancak tabu olduğu için hiç konuşulmayan bir kavram. Türkiye’de de var ve sayıca çok fazla olma ihtimali hayli yüksek.
Biz kapalı bir toplumuz. karşı cinsten bireylerin ilişki kurmakta zorlandığı, insan ilişkilerinin zayıf olduğu bir toplumuz. Kapalı toplum olma özelliklerine sahip; özellikle Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu’da ensestin yoğun çıkacağını söyleyebiliriz. Ensestte en büyük sıkıntı ya hiç ortaya çıkmaması yada çok ileri yaşlarda çıkması. Bu da cinsel istismarın uzun süreli olması anlamına geliyor. Bu durumda fiziksel travmadan çok ruhsal travmanın büyüklüğünden bahsetmek lazım. Çocuk ebeveyni tarafından istismar edilirken bunun bir sevgi gösterme biçimi olduğuna inanıyor. Kendisine yapılan kötü bir hareket olarak algılamadığı için olayı rızasıyla yaşıyor. Ancak, ileri yaşlarında cinsel ilişkinin farkına varınca, çevresinde daha farklı şeylerin yaşandığını keşfedince kötü olayı anlıyor.
Ensest o kadar önemli bir olgu ki bunu ileride tek başına bir uzmanla konuşacağız ama cinsel istismarı konuşurken de değinmeden olmaz. Türkiye’de ensestle ilgili durum nedir?
Dokgöz : Ensestin sanılandan daha fazla görüldüğü düşüncesindeyim. Türkiye’de maalesef ensestle ilgili yeterince çalışma yok. Dolayısıyla veriler üzerinden konuşamayacağız. Ancak, bahsetiğiniz gibi ensest toplumumuzda bir tabu. Gizli kalıyor ve en önemlisi gizli tutuluyor. Tesadüfen ortaya çıkan olaylarda bile ailelerden gizli tutulması için baskı yapıyorlar. Adli tıbba gelen olgularda ensest kurbanının yakınlarından, “Aman bunu kimse duymasın, aman yok yazın” şeklinde yaklaşımlar görüyoruz. Bulguların ortaya çıkması, raporlandırılması ve kişilerin cezalandırılması gerekirken “aman kimse duymasın” diyerek olayı örtbas etmek istiyorlar. Bu Türkiye’de bir gerçek. Öncelikle ensest kavramını öğrenmemiz ve olguların varlığını kabullenmemiz gerek. Daha sonra sorunu nasıl çözeriz diye düşünmemiz ve tartışmamız gerekiyor.
Polat : Ensestin gizli kalma sebeplerinden bir tanesi de kadınların; annelerin, ailenin dağılmasını önlemek amacıyla suskun kalmaları. Genellikle olgularda anne haberim yoktu demesine rağmen bunun doğru olmadığını görüyoruz. Anne güvencesini kaybetmemek gibi bir kaygıyla enseste gözyumuyor. Bu tutum içinde olan kadınlara ‘pasif istismarcı’ diyoruz; suça iştirak diyebiliriz çünkü istismarı önlememenin de istismar boyutu var.
Annelerin bu suskunluğu, bu kabullenmişlikleri karşısında zaten ağır travma yaşayan çocuk bir de ailesinin kendi yüzünden dağıldığını zannederek suçluluk duygusuyla karşı karşıya bırakılıyor. Anne, ailenin dağılmasından kendi ensest kurbanı çocuğunu suçlu olarak görebiliyor. Çocuğa susması yada inkar etmesi için baskı yapabiliyor. Ensest hakikaten bir dramdır. Bunları gördük, yaşıyoruz. Derhal tedbirlerin alınması gerekli.
Dokgöz : Yeni Türk Ceza Yasası Tasarısından bahsetmiştiniz. Gerçekten de doğrudan ensestle ilgili hiçbir maddeye yerverilmemiş. Bu olgularının nasıl değerlendirileceği belirtilmemiş. Bu herhangi bir dışarıdan gelen cinsel istismar değil. Ebeveynin sorumluluğu altındaki çocuğa uyguladığı bir cinsel istismar. Hem çocuğa zarar veriyor hem de koruma yükümlülüğünü yerine getirmiyor. Türk Ceza Kanunu’nda bunlar soru işareti.
Polat : Kanunların derhal düzenlenmesi lazım tabii ama toplumun içselleştirmesi çok uzun zaman alıyor. Aile birliğinin korunması kavramı da çok önemli ama “Neye rağmen?” diye kendimize sormalıyız. Asıl olan çocuğun korunmasıdır. Çocuğu çiğneyen şeref, haysiyet, aile birliği kavramları benim için yok. Çocuk bir zarar görüyorsa öncelik mutlaka çocuğun korunmasındadır. Aile, yakın çevre, Devlet ve nihayet tüm toplum olarak çocuğu korumakla yükümlüyüz. Ancak çocuk korunma altına alındıktan sonra diğer; aile birliği nasıl korunacak, şeref ve haysiyet nasıl korunacak gibi konuları tartışabiliriz.
Cinsel istismar toplumda gerçekten çok sayıda var ve bunlar ancak saptanıp üzerine gidildiği taktirde toplumun dikkati çekilebilir, bilinç oluşturulur. Önce olguların saklanması zihniyetinden sıyrılmak gereklidir. Çocuğa karşı cinsel istismarı önlemeye yönelik neler yapılabilir, neler yapılmakta?
Dokgöz : Birlikte çalıştığımız dönemde, 2001 – 2005 yılları arasında gerçekleştirilecek çocuk istismarını ve ihmalini önlemeye yönelik bir proje başlatıldı. Bu UNICEF’le Adli Tıp Kurumu’nun ortak bir projesiydi. Bu tür olgularla sık karşılaşan adli tıp uzmanları, acil birimde çalışan hekimler yada diğer olguyla karşılaşma olasılığı yüksek olan hekimlerin eğitimi hedeflenmişti. Proje kapsamında ilk önce gerçekten bu alanda çalışan, çalışma olasılığı olan, çalışan ve bizim haberimiz olmayan bütün birimler biraraya getirildi ve ‘Türkiye’de durum nedir’ tartışıldı enine boyuna. Çok çarpıcı gerçeklerle karşılaştık. Buradan yola çıkarak neler yapabiliriz tartışıldı ve konuşmamızın başında belirttiğimiz özelleşmiş çocuk dostu muayene birimlerin oluşturulması ve çocukların travmatize olmayacağı muayene ortamlarının yaratılması gibi temel noktalarda anlaşıldı. Çocuk istismarı ve ihmalini önlemeye yönelik, bulgularını saptamaya yönelik ve bu tür durumlarla karşılaşan çocuğa neler yapılabilir üzerine bir eğitim modülü oluşturuldu. Interaktif olarak yapılandırılan eğitimler için önce Türkiye’nin 8 farklı bölgesinden yaklaşık 15’er kişi eğitici olarak eğitildiler. Bunlar uzman kişilerdi. Böylece bölge eğiticileri oluşturulmuş oldu. Eğiticiler kendi bölgelerinde olgularla karşılaşma olasılığı yüksek olan hekimleri, sosyal hizmet uzmanlarını, psikologları hatta çeşitli okullardan öğretmenleri de kapsayan eğitimler gerçekleştirdiler. Eğitimler yavaşlamış da olsa halen devam etmekte.
Bunun dışında neler yapılması gerekli: Sadece bu işle uğraşan profesyoneller değil, toplumun da konuyla ilgili bilgilenmesi gerekiyor. Toplumun çocuğu istismar ve ihmal etmemesi gerektiğini öğrenmesi gerekiyor. Çocuk istismarcılarına karşı bir muhalefet oluşturulması, karşı duruş yaratılması çok önemli. Bunun için radyo, gazete, televizyon hatta internet gibi kitle iletişim araçlarını zorlamak gerekiyor.
Polat : Profesyonellerin eğitimi çok önemli. Bunun için UNICEF projesi başlatıldı ve istismar vakasına doğru müdahale edebilecek ekipler oluşturuldu. Ayrıca Sağlık Bakanlığı ile de başka projeler üzerinde çalışıyoruz. Bunun ötesinde ve en önemlisi Türkiye’nin her bölgesinde ailenin, çocuğun ve topyekun yurttaşların karşılaştıkları olgular için başvuracakları yerleri olduğunu bilmeleri gerekli. Toplum eğitimi önemli çünkü bazı konuları eğer anlatmazsanız, tartışmaya açmazsanız, konuşmazsanız o zaman herkes sanki problem yokmuş gibi davranıp susuyor. Olaydan canı yananlar ortada kalıyor. Bunu aşmak için tüm kanalları kullanmak lazım. Zaten Açık Radyo Programları da böyle bir fikirden doğdu. Amac; konuyaduyarlı, sosyal sorumluluk sahibi kişileri bilgilendirerek onlarında gönüllülük esası içerisinde bir şeyler yapabilmeye doğru yönlendirmek. Aynı şekilde bu radyo programıyla aynı adı taşıyan “0-18 Vurursan Kırılır” Çocuk Hakları Ulusal İletişim Ağı, www.0-18.org internet adresinde yayına girdi. Bu tamamen bilgilendirme ve bilinçlendirmeye yönelik yapılandırılmış etkinliktir. Sitede hem bilgi aktarılıyor hem de tepkileri alıyoruz. İnsanlar sorular soruyorlar, cevaplıyoruz. Bilgi paylaşımı gerçekleşiyor. Güzel olan toplumun her katmanından katılım oluyor. Medyanın tabii olaylara sadece sansasyonel açıdan değil biraz da eğitmek amacıyla yaklaşması gerektiğini vurgulamalıyız. Herşeye rağmen konuyu gündemde tutmak önemli.
Dokgöz : Evet, medyaya düşen görev gerçekten çok fazla. Ama görevini yaparken gerçekten çok ince bir ayırım, çizgi var, o çizgiye çok dikkat etmesi gerekiyor. Gazetelerin üçüncü sayfaları aslında yaşamın merkezi, gerçek yaşam orada. Fakat o üçüncü sayfaları hazırlarken çok dikkatli olmak gerekiyor. Haberi yaparken zaten mağdur olan çocukları yada erişkinleri tekrar tekrar travmatize etmemek ve toplumu bilgilendirici haberler şeklinde vermek gerekiyor ki koruyuculuk ya da rehabilitasyon açısından da bir işlevi olsun medyanın diye düşünüyorum.
Polat : Çok haklısınız, medyanın katkısı büyük olacaktır. Burada habercilerin eğitimlerinden de bahsedilebilir. Dr. Halis Dokgöz ile çocukta cinsel istismar konusunu konuştuk. Kendisine teşekkür ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder