12 Eylül 2010 Pazar

Medyanın Çocuk Haklarına Katkısı, SİBEL GÜNEŞ, Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği İkinci Başkanı

Polat :  Bu hafta konuğum Sibel Güneş ile medyanın çocuk haklarına katkısından bahsedeceğiz. Medyada yer alan çocuk haberlerinin toplumu ve özellikle çocukları nasıl etkilediğinden, medyanın çocukla ilgili sorunların çözümüne katkısından veya tam tersi sorunu tırmandırmasından, habercilerin etik ilkelerinden bahsedeceğiz. Sonuç itibarıyla medya ile çocuk haklarını ilişkilendirip her boyutuyla konuyu bir habercinin bakış açısından dinleyeceğiz. Medya ve çocuk deyince olmazsa olmaz medyada şiddet haberleri ve dizileri konusuna da deyineceğiz. Konuğum Sibel Güneş, ESAM kısa adıyla bilinen Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği’nin bir dönem kurucu başkanlığını yapmış, halen ikinci başkanlığını yürüten sağlık haberleri konusunda uzmanlaşmış bir haberci. Aynı zamanda NTV’de bir sağlık programı yapıyor.  Kendisiyle çok sayıda çocuk haberini de birlikte yaptık.

Öncelikle ESAM hakkında bilgilenelim istiyorum. Rastgele çocuk haberlerinin yapıldığı, basında çocuk istismarının yaşandığı bir ortamda böyle bir derneğin varlığı çok önemli. Derneğin kuruluş amacı nedir? Hedefinize ne kadar yakınsınız?

Güneş : Eğitim ve Sağlık Muhabirleri Derneği medyadaki uzman habercilik arayışının önemli örneklerinden birisi. 1991 yılında eğitim ve sağlık alanında uzmanlaşmış habercilerin biraraya gelmesiyle kuruldu. Olumlu bir işbirliğiyle başladı. Kuruluştan itibaren ‘uzman haberci sağlıklı haber’ anlayışını benimsemiş alanında uzman bir dernek. Kendi içerisinde düzenli olarak eğitim çalışmalarını sürdürüyor. Toplumu etkileyen önemli konularla ilgili olarak kamuoyu yaratmak adına önemli toplantılar düzenliyor. Konunun taraflarıyla, meslek örgütleriyle ve Sağlık Bakanlığı ile düzenli olarak ortak toplantılar gerçekleştiriyor. Gelinen noktada kendimizi değerlendirdiğimizde ise; 1991’den 2004’e bir değerlendirme yaparsak, sağlık ve eğitim haberlerinin sunumunda artık hataların çok daha azaldığını, haber kaynaklarının seçiminde daha özenli davranıldığını, yalnız uzman habercilerin değil haber kaynaklarının da bilgi aktarırken daha özenli davrandıklarını ve mesajlarını çok daha kontrollü ve sağlıklı biçimde medyaya aktardıklarını görüyoruz. Derneğimizin bu konuda büyük katkısı olduğunu düşünüyoruz.

Polat : Gerçekten artık günümüzde haberlerin daha kaliteli, daha amaca hizmet eden boyutta yapıldığı fikrine ben de katılıyorum. Bunun ötesinde dünyada, medyanın üstlendiği bir misyon daha var. Çalışmalara baktığımız zaman birçok sorunun çözümü açısından ve konumuz olduğu için özellikle çocuk haklarının tanınması, bilinmesi, uygulanması ve çocuk istismarı gibi sorunlarda toplumun bilinçlendirilerek harekete geçirilmesi, sonrasında Devlet’in soruna dikkatinin çekilmesiyle çözüme yönelmesi sürecinde medyanın büyük katkısı var. Diğer taraftan medyanın bu gibi konularda toplumun üzerinde negatif etkilerinin de olduğunu görüyoruz. Toplum medyada bulduğu haberlerden korkabiliyor, yanlış yönlenip beklenenin aksine tepkiler verebiliyor, soruna ilgisini kaybedebiliyor ve pasifleşebiliyor. Medyanın toplumu yönlendirmedeki olumlu ve olumsuz katkılarının çok iyi farkedilmesi gerekli. Toplumsal sorunun çözümü için destek bulma açısından; dünya literatüründe ‘advocacy’ olarak geçiyor, ve tabii bilinçlendirme açısından medyanın desteğini almak mutlaka gerekiyor. Ancak, medyanın desteği bazen bumerang gibi dönüyor ve geri gelip çarpıyor. Toplumdan olumlu destek beklerken olumsuz bir tavırla karşılaşabiliyoruz. Örneğin, bazı meslek etik kurallarına uymayan yada deneyimsiz haberciler, medyaya taşıyacakları bir çocuk olgusunda mutlaka çocuğun resmine veya görüntüsüne yervermek telaşı içine giriyorlar. Oysaki olayın kurbanı olan çocuk açısından bu son derece sakıncalı. Kurban çocuğun toplumda tanınmamasının, yaşadığı olayla ilgili olarak damgalanmamasının büyük önemi var. Çocuk bir kere damgalandıktan sonra tüm yaşamında hep bu olayla birlikte yaşamak zorunda kalıyor. Olayı unutması hemen hemen imkansız hale geliyor. Halbuki bizim çabamız çocuğun yaşadıklarını mümkün olduğunca çabuk unutması ve travmatizasyonu hızlı atlatması yönünde odaklanıyor. Medya mensuplarıyla bu gibi konularda bazen çelişkiye düşüyoruz. Buradan başlayacak olursak, bir haberci çocuk haberi yaparken nelere dikkat etmeli?

Güneş : Verdiğiniz örnekten devam edecek olursak ortada bir olayın mağduru olan çocuk ve dolayısıyla bir haber var. Burada gazetecinin o çocuğun fotoğrafını elde etme çabası kendi iş hiyerarşisindeki talepden kaynaklanıyor. Gazetecinin bu konuda eğitimli olması, o tavrı koyması bu fotoğrafın kullanılmaması gerektiğini bilmesi bile bu anlamda yeterli değil. Özellikle olayın adli boyutu varsa muhakkak yayın kuruluşunun iç hiyerarşisinden çocuğun görüntüsüne haberde yerverilmesi talebi geliyor. Ancak, sevinerek belirtmek isterim ki son bir yıl içerisinde bu konuda biraz daha özenli davranma eğilimi görülüyor. Medyanın çocuğa bu duyarlılığı geliştirmesinde kişisel insiyatifinin dışında başka bazı faktörler var. Toplumun artık eleştiren bir yaklaşımı var. Kanunlarda bazı değişiklikler var; önemli para cezaları uygulanıyor. Bunlar bağlayıcı oluyor. Habercilik açısından değerlendirirsek yaptığımız hiçbir haberin konunun tarafları olan insanların kişisel haklarını zedelememesi gerekiyor. Bunu kendi içimizde çok sorguluyoruz. Özellikle çocuk haberi yaparken mutlaka anne-babadan onay alıyoruz. Çocuk adına karar vermeye yetkili olan kişi anne-baba olarak görülüyor ama sonuç itibarıyla çocuğun kendisi bir birey. Eğer bir istismar olgusunu haber yapıyorsak, her durumda çocuğun fotoğrafının kullanılması veya adının haberde açıkça geçirilmesi doğru değil. Hele görüntülü medyada bu çocukların ortada bir trajedi varken televizyona çıkartılıp anne-babasıyla o trajedinin içerisine ortak edilmesi yada ısrarla görüşünün alınmaya çalışılmasının anormal olduğunu, sağlıksız olduğunu düşünüyorum. En son İzmir’de AIDS’li bir çocuk öyküsü yaşandı. Bu olayda medya çok fazla eleştirildi. Tabii medyanın hatalı olduğu taraflar var. Ancak, çocuğun sorumluluğunu taşıyan anne-babanın da hatalı olduğu taraflar var. Olayı medyaya taşıyan kişiler işin nasıl kontrolden çıkabileceğini hayal bile edemiyorlar. Medyadan destek almak için başlayan bir çaba sonuçta çok olumsuz noktalara taşındı. Yine de mağdur çocuk için olumsuz gelişen İzmir örneğinden bile olumlu bir sonuç ortaya çıkartılabildi. Ege Üniversitesi ve yerel yönetimlerin işbirliğiyle bir çalışma grubu oluşturuldu. Bu olumsuz deneyimin ardından bir daha hata yapmamak için nasıl davranılması gerektiğine dair çalışmalar yapılıyor. Şunu anlamak lazım ki bir konuda kamu yararı vazgeçilmez bir noktadaysa haberci bir değerlendirme yapmak zorunda. Ama kamu çıkarı çok ön planda değilse kesinlikle çocuğun ismini açıklamamalı, resmini kullanmamalı ve olaydan da duygusal nema sağlamamalı.

Polat :  Medyada sağlık haberleri yapan biri olarak çocuğun başlıca haklarından biri olan çocuğun fiziksel, zihinsel ve ruhsal sağlıklı gelişimi açısından ülkemizdeki tabloyu değerlendirmenizi isteyeceğim. Özellikle medyadaki şiddet içerikli programlar ve diziler açısından medyanın çocuklar üzerindeki etkilerini ve bu anlamda medyanın çocuk haklarını nasıl istismar ettiğini ele almakta fayda var.

Güneş :  Türkiye’nin ekonomik gelişmişliğiyle sağlık konusunda geldiği nokta birbiriyle doğru orantılı değil. Türkiye elindeki kaynakları iyi kullanamıyor ve çocuklarda bundan olumsuz etkileniyor. Her gün 133 bebek ve 2 anne ölüyor. Çocuklar açısından genel anlamda sağlık hizmetlerine ulaşmayla ilgili bölgesel farklılıklardan kaynaklanan, dağılımdan kaynaklanan zaten başlangıçta hak ihlalleri olduğunu düşünüyorum. Çocukların fiziksel sağlıkları açısından ciddi problemleri var. Bu açıdan değerlendirirsek Birleşmiş Milletler Raporu’nda Türkiye’de korunmaya muhtaç 500.000 çocuktan bahsediliyor. Bu rakkam son derece çarpıcı. Biz sağlıklı birey olma adına eğer çocukları çok temel enfeksiyon hastalıklarından koruyamayacak noktadaysak çocukları; diğer sağlıklı çocuklarla kıyasladığımızda, zaten hayata çok geriden başlatıyoruz demektir. Çocuklar arasında bu anlamda eşitsizlik ve hak ihlali daha en başında var. Çocuğun sağlıklı fiziksel gelişim hakkı ihlal ediliyor. Arkasından yayınlardaki olumsuzluğa gelirsek fiziksel şiddetin çok fazla işlendiği programların bütün dünyada çocuklar tarafından daha fazla izlendiğini bütün bilim adamla bir çalışma var rı söylüyor. Yapılmış çalışmalardan bir örnek vermek istiyorum. Fırat Üniversitesi tarafından ilköğretim okulunun 5. ve 8. sınıflarından öğrencilere seçilerek yapılmış bir çalışmaya göre; çocukların %22’sinin en çok şiddet içerikli yerli-yabancı dizileri izledikleri, yalnızca binde 4’ünün çocuk programlarını tercih ettikleri saptanmış. Agresif tutumların sergilendiği, gene şiddet içeren, çok kavganın olduğu spor programlarını izleyen çocukların oranı ise %42. Bu çocuklarda diğerlerine göre şiddet eğiliminin çok daha yüksek olduğu gözlenmiş. Çocukların ruh sağlığı açısından yayınların hazırlanmasında özenli davranılmadığını düşünüyorum. Bu programlardaki kahramanların yada katılımcıların çocuklar tarafından idolleştirildiklerini dolayısıyla bunlarla çocuklara yanlış, sağlıksız modeller öğretildiğini görüyoruz. Bir yandan çocukların fiziksel sağlıklarının ihmal edildiğini söylerken diğer yandan televizyonlardaki bu tarz sorumsuz yayınlarla çocukların ruh sağlıklarının da olumsuz etkilendiğini düşünüyorum.

Polat :  Gerçekten çocukların sağlıklı gelişim hakları bu şekilde ihlal edilmiş oluyor. Peki nasıl bir tutum belirlenmeli, habercilerin ve program yapımcılarının nelere, hangi kriterlere dikkat etmesi gerekiyor?

Güneş : Medya mensubu olarak bu konuların daha sık gündeme getirilmesi gerektiğini söyleyebilirim. Toplumsal sorunun çözümü için mutlaka medya ile işbirliği yapılması gerektiğini ancak bazen de konuyu medyaya iyi taşımazsak bunun tıpkı bir bumerang gibi gelip bizi vuracağını söyledik. Bu noktada kamu yararı adına medyanın iyi kullanılması gerekiyor. Bilgi yaşadığımız çağın en önemli gücüdür ama bazen medya işin kolayına kaçıp yalnızca işin duygusal sömürüsüyle yetinebiliyor. Halbuki işin içerisinde bilgi olursa hayattaki bir takım olumsuzlukları değiştirebiliriz. Bunu bilgi olmadan yapma şansımız yok. Diğer taraftan bakıldığında ise konuyu medya ile paylaşırken de özenli davranmak gerektiğini unutmamalıyız. Bilginin mutlaka konuyla ilgili çalışan uzman bir medya mensubuna çok sağlıklı bir şekilde aktarılması gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında konunun uzmanı habercinin olaya belli bir felsefi yaklaşımla değineceğini, haberi yaparken konuya ait etik değerleri mutlaka gözönünde bulunduracağını garanti altına almış oluruz. Uzman gazeteciye ulaşmak mesajın medyada sağlıklı yeralmasının anahtarı sayılıyor. Tabii, eğer ben sağlık habercisiysem gazetecilik meslek etiğini iyi bilmek durumundayım, sağlık haberciliğinin etik ilkelerini iyi bilmek durumundayım, bir de haber kaynaklarım olan sizlerin meslek etiklerini, ilkelerini bilirsem ancak bu sınırlar içerisinde düzgün haber yapabilirim, çocuk haklarıyla ilgili bir konuyu medyaya düzgün taşırım.

Polat :  Medyanın toplumsal sorunlarımızın çözümüne büyük desteğinin olabileceğinden ancak yapılan haberlerin niteliklerine bağlı olarak toplumu yanlış yönlendirebileceğinden, dolayısıyla gerek haberi yapanın gerekse haber kaynağı olanın bilimsel verilere dayalı, doğruluğu kanıtlanmış bilgilere rağbet etmesinin öneminden bahsettik. Özellikle çocuk konusunda çok duyarlı davranılması gerekli çünkü çocuk kendi hakkını arayabilecek konumda değil. Medyanın çocuk haklarına olumlu katkısından bir örnek vermek istiyorum. Sonrasında da olumsuz bir örnekle konuyu tam ifade etmek gerkecek. Çocuğu İstismardan Koruma ve Rehabilitasyon Derneği (ÇİKORED) olarak 1991 yılında anne-babası tarafından sürekli dövülen, çok kötü işkencelere maruz bırakılan bir çocuk için koruma kararı çıkartmak istedik. Bu bizim ilk vakalarımızdan biriydi. O güne kadar koruma kararı çıkartılması için ancak aile yakınlarından birinin onay vermesi gerekiyordu. Hukuksal düzenleme böyle diye gerek sosyal hizmetler müdürü gerekse savcı bu çocuk hakkında koruma kararı çıkartmamakta direniyorlardı. Oysaki kanunda ihpar sözkonusu ise de koruma kararı çıkartılabileceği şeklinde bir ibare mevcuttu. Bu maddeyi işletmeyen savcının kapısına üç televizyon kanalından arkadaşla ve beş gazeteciyle gittik. Basının önünde savcıdan bu maddeyi işletmesini, işletmeyecekse de haklı gerekçelerini anlatmasını istedik. Çocuk eve gönderilirse sağ kalamayacağından korkuyorduk, savcı hakkında diğer yasal yollara başvuru ise çok uzun zaman alacaktı ve çocuğun durumunun buna tahammülü yoktu. Bizi iki hafta boyunca bu kritik durumda kilitlemiş olan savcı medyayı karşısında bulunca; toplumda kötü tanınmamak, kınanmamak adına gerekli açıklamayı yaptı ve çocuğu kurtarabildik. Bu örnek konuyla ilgili olarak medyadan bulduğumuz manfaatlerden biridir.

Günümüzde sokak çocukları sorunu karşımızda duruyor. Bu çocuklarla ilgili olarak Sokak Çocukları Rehabilitasyon Derneğimizde karşılaştığımız medya tarafından yaratılmış olumsuz bir deneyim var. Derneğin bulunduğu Kadıköy Yeldeğirmeni’nde sokak çocuklarına hizmet veren 40 yataklı bir merkez var. Bu merkez tam yaşam alanının içerisinde yeralıyor. Mahalleliden de bu çocuklara devamlı destekler ve yardımlar gelirdi. Mahalleli bu çocuklara sahip çıkardı. Ne zaman ki medyada ‘Tinerci Çocuk Cinayetleri’, ‘Kapkaçcı Sokak Çocukları’ başlıkları altında sokak çocukları karalanmaya başladı, mahalleli artık bu çocukların mahallelerinden gitmesini istemeye başladı. Sürekli Merkez’in camları kırılmaya başlandı. Bu gibi tacizler yaşandı. Oysaki tinerci çocukların büyük bir çoğunluğu aileleriyle birlikte yaşayan çocuklardır. Kapkaç yapan çocuklar ise olanakları kısıtlı doğu illerimizden gruplar halinde getirilerek burada yetişkinlerce kapkaç yapmak, hırsızlık yapmak üzere eğitilen çocuklardır.  Bu çocuklar küçük yaşlarından itibaren çeteler halinde yetiştirilirler ve bütün gün bu şekilde suça itildikten sonra ellerinden bu paralar alınır. Bu çocuklar arasında kontrolü sağlamak ve çocukların kaçmasını önlemek içinse çocuklara uçucu ve uyuşturucu madde bağımlılığı kazandırılır. Sokak çocuğu kavramı ise belli bazı ekonomik ve sosyal etmenler nedeniyle yada aile içinde yaşanan istismar nedeniyle sokağa meyil etmiş, sokakta yalnız yaşamaya başlamış çocukları tarifler. Tabii ki bu çocuklarda sokakta bir yetişkinin kontrolünden uzakta yaşarken uyuşturucuya ve suça zaman içerisinde itilebilirler ama genel anlamda toplumun nefretini çocuklara bu denli odaklamak medyanın olumsuz bir hareketi olmuştur. Bu çocuklar zaten dışlanmış çocuklar. Bunlara sahip çıkmak ve rehabilite etmek yerine daha da dışlamak yapılabilecek en kötü davranış.

Bu iki örnekten yola çıkarak bir habercinin çocuk haberi yaparken hangi kriterleri ön plana çıkarması gerekli? Haberi yaparken nelere dikkat edilmeli?

Güneş : Genel olarak haberi yaparken; haber kamuoyunu ilgilendirir mi, yeni bir olay mı, elimizde yeterli bilimsel argümanlar var mı, haber kaynağımız güvenilir ve nitelikli mi gibi kriterlere bakarız. Bütün bunları dikkate alarak haberi oluştururuz. Burada anahtar nokta olarak bilginin medyayla paylaşılması konusuna atıfta bulunmak istiyorum. Bir konunun medyada yeralması için haber kaynağının niteliği, adresin güvenilir olması çok önemli. Çocuk hakları konusunda çalışanların bilgilerini medyayla paylaşırken sözcülerini iyi seçmesi gerekiyor. Sözcülerden gelen mesajların çok açık ve net olması gerekiyor. Habercilerin de buna çok dikkat etmesi gerekli. Diğer taraftan haberciler kendilerini sorgulamalı ve niteliklerini arttırmak için gerekli eğitim çalışmalarına dahil olmalıdırlar. Konu hakkında çok fazla konuşan insan varsa haberci bunların arasından eleme yapabilmeli. Birden fazla insanın aynı konuda çok farklı şekillerde konuşması kavram kargaşası yaratır. Bu yaratılan kaos medyada olabilecek en kötü şeydir. Mesajların çok net ve temiz olması gereklidir. Ayrıca, yaptığımız haberlerde olayın tüm yönlerini yansıtmak durumundayız. Tek bir kişinin ağzından olayın birebir aktarılması aslında objektif habercilik olmaz. Bu tamamen borazan habercilik dediğimiz bir yaklaşım olur. Haberci konuyla ilgili bütün argümanları net bir şekilde ortaya koymakla yükümlü aksi halde hoş görünen boş haberler yaratmış oluruz. Genellikle medyaya yönelik eleştirilerin temelinde de bu var. Zaman zaman tam bir sayfa ayrılmış, çarpıcı haberlerde bile ‘Beş N Bir K’ dediğimiz haberin temel unsurlarını ortaya koyan bilgilerin var olmadığını görüyoruz. Çarpıcı haber yapalım, halkın ilgisini yakalayalım derken olayın temel unsurlarını gözden kaçırabiliyoruz.

Polat :  Haberde kamu yararı olup olmadığı da öncelikli bir konu aslında. Diğer bir husus ise hedef kitlenin tayin edilmesi. Haberin sunumunda anne-baba mı hedeflenmiş yoksa anne-baba ve çocuk birlikte mi hedeflenmiş bazen anlaşılamıyor. Örneğin haberi yaparken bunu çocuklar izlemese daha iyi olur yada bazı şiddet görüntülerini, kanlı görüntüleri göstermeyelim çocuklarda seyredebilsin gibi yaklaşımlar oluyor mu? Ne tip kriterler var? Zaman zaman öyle haberler yapılıyor ki görüntü konuyu bastırıyor. Konunun aslından çok görüntü tartışılıyor.

Güneş : Yaptığımız haberin çocuk tarafından da izlenebilir olması aslında iyi bir anahtar. Kimseyi irite etmemek, rahatsız etmemek önemli. Kişisel görüşüm, ailenin yemek masasında birlikte izleyebileceği bir haberi üretmek çok önemli. Belirli olayları bunun dışında tutuyorum. Bazen görüntü öyledir ki o çarpıcılığı hiçbir söz karşılayamaz. Bu bir savaş olayı olabilir, bu bir şiddet olayı olabilir, işlenmiş bir suç vardır kamuyararına yönelik işlenmiş bir suç vardır o zaman genel anlamda onun kullanılmasında müthiş bir kamusal yarar olabilir. Bunlardan sözetmiyorum. Bunlardan bağımsız olarak normal gün içerisinde yaptığımız haberlerde kan görüntüsünün olmaması gerektiğini düşünüyorum. Eğer konunun tarafı çocuksa, çocuğu sorularımızla irite edecek, onu rahatsız edecek yaklaşımların olmaması gerektiğini düşünüyorum. Sağlık habercisi olduğum için sık sık kanser gibi konularda haber yapıyoruz. Böyle haberlerde çocukları da konuşturuyoruz. Burada vereceğimiz mesajların ümitsizlik taşımaması gerekiyor. Çağın vebası, çaresiz hastalık diye ortaya konulan haberler kanser hastası bir çocuğu incitebilir, daha fazla ümitsizliğe sürükleyebilir. Haberlerde bu tip tanımlamalar kullanmamamız gerekiyor.

Polat :  Buradan bir başka konuya geçmek istiyorum. Çok ilginç bir boyuttan bahsedelim. Türk toplumu biraz tembel ve tabii başka etkenlerde var ki insanlarımız kendileri gidip araştırıp öğrenmek ve derdine çare bulmak yerine bilgi önüne sürülene kadar bekliyor. Katıldığım interaktif televizyon ve radyo programlarında canlı telefon bağlantıları yapılıyor ve çok sayıda soru ile karşılaşıyoruz. Genellikle arayan kişiler; bunlar çoğunlukla anneler oluyor, programın anons edildiğini duyduklarını ve büyük bir heyecanla programı beklediklerini söylüyorlar. Sorun nedir diye anlatmaya başladıklarında görüyoruz ki çocuklarının başına gelen ensest gibi ağır çocuk istismarı olguları var. Buna rağmen uzman kişinin televizyona çıkması bekleniyor. Yetişkinler bir olayla karşılaştıklarında ne yapacaklarını bilemiyorlar, nereye başvuracaklarını bilemiyorlar diyebiliriz ama tabii bir vurdum duymazlık da var. Kişi hiçbir şey bilmese polise gitmeyi akıl etmeli diye düşünüyorum.

Güneş : Çocuk istismarı aslında kamu vicdanını çok yaralıyan bir konu. İnsanların üstünü örttükleri birçok çirkin gerçek aynada birden bire yüzlerine vurulmuş oluyor. İnsanların genel anlamda sağlıkla da ilgili yaklaşımları var. Yalnız yani çocuğun uğradığı bir travma değil kendi yaşamlarıyla ilgili başka konularda da muhakkak gidip bir hekime ulaşma konusunda da sıkıntıları var. Bir televizyona çıkan uzmandan bunun bilgisini alarak kendisi için çözüm yaratma eğilimi yaygın. Burada tembellik bir faktör. Doğru. Bütçelerden bu konuda sağlığa pay ayrılmaması da diğer bir faktör. Bir de sağlık sistemi içerisindeki organizasyonsuzluk nedeniyle insanlara nereye, nasıl başvurması gerektiği konusunda çok net olarak ortaya konmuş bilgilendirme yok. Özellikle istismar konusunda kişiler bir sağlık kurumuna başvurması gerektiğini bilmiyor. Kurumlarda böyle bir çatı oluşmamış. Olayın bir de sosyal boyutu var. Kişiler istismar nedeniyle sağlık kuruluşuna gitseler bile nasıl karşılanacaklarını bilmiyorlar. Kişiler zaten kendi içlerinde bu olayı sindirmekte, kabullenmekte zorlanıyorlar. Tüm bu sebepler bir uzmana başvurmayı geciktiriyor ve insanlar kimliklerini gizleyebilecekleri televizyon programlarındaki uzmanların yayına çıkmasını bekliyorlar. Ayrıca gazetecinin yada televizyon kurumunun iyi bir eleme yaparak konunun iyi uzmanını yayına taşıdığını düşünenlerde oluyor. Bu tip programlarda inanılmaz soru yağmuruyla karşılaşıyoruz. Hatta televizyonda izledikleri bir programdan kendilerine tanı koyan insanlar bile var. “Doktorlar tanı koyamadılar, ben bu programı izledim, benim hastalığım buymuş” yaklaşımında olan insanlar var.

Bir başka açıdan da sizin gibi uzmanların bu tip programlara çıkmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Örneğin ensest Türk toplumunda çok yaygın ve ciddi bir istismar türü. Ancak hiç konuşulmuyor ve herkes bunun sadece kendi başına geldiğini zannediyor. Bu tip programlar aracılığıyla sorunun birçok başka kişinin de sorunu olduğunun bilmesi aslında bu bir yere başvurma konusunda da tetikleyici bir faktör.

Polat :  Kişi anonim bir problemin parçası olduğunu bildiği zaman, kendi gibi başka insanlarında varlığını öğrendiği zaman çok daha cesur olacaktır.

Güneş : Cesur oluyor ama bireysel olarak yaşanan bu travmanın duyulmasından da ayıplanma, aile bütünlüğünün bozulması gibi düşüncelerle korkuluyor. Gelinen noktada benim haberci olarak gördüğüm bir konu var. Türkiye’de paranızın olması yada sosyal bir güvencenizin olması sizi o konunun en iyi uzmanına, en iyi hastanesine götürmeye yetecek bir durum değil. Standartlar oluşmadığı için ve bu karmaşa devam ettiği için insanlar ya eş-dost tavsiyesiyle; bunda da bir doğruluk payı vardır, deneyim önemlidir, ama genellikle televizyonlara çıkan insanların bu konuda uzman olduğunu ve doğru söylediğini inandığı kişilerin önerdikleri yoldan gitmeyi daha değerli buluyorlar. Bu noktada topluma hakikaten doğru uzmanı sunmak sorumluluğu haberciye düşüyor. Kaynağın doğru seçilmesi çok önemli. Sonuçta Devlet’e ve kurumlara bu gibi hizmetlerin nereden, nasıl alınabileceğinin altını çizmek gibi bir görev düşüyor. Gerçekten insanlar belirli bir hastalığın dahi hangi uzmanlık dalı tarafından tedavi edildiğini bilmeyebiliyorlar. Soruların önemli bir kısmı bununla ilgili. Çocuk istismarı konusunda ise hiçbir fikirleri olmuyor.

Polat :  Bu anlamda medya gerçekten çok önemli bir görevi üstleniyor ve dolayısıyla belli programların çok daha detaylı planlanarak yapılması gerekiyor. Çocuk haklarının toplum tarafından öğrenilmesi, bilinmesi için medya gerçekten çok önemli bir eğitim aracı. Doğru kullanıldığında toplumda yaygın bir duyarlılık oluşturma ve bilgilenme sağlanıyor. Toplumun eğitim seviyesinin düşüklüğü gözönünde bulundurulursa bu bilgilendirme, eğitme nasıl gerçekleştirilebilir?

Güneş : İlköğretimden başlayarak üniversiyete kadar devam eden pek de hoşnut olmadığımız bir eğitim tarzımız var. Zaman zaman medyada da bu tarzı benimsemiş programlar görüyoruz. O programlar gerçekten insanları çeken değil genellikle iten programlar haline geliyor. Gazetecilikten televizyonculuğa geçtiğimde kısa zamanda çok şey söylemenin ve izleyiciyi yakalamanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha farkettim. Grafiklerle anlatılan, görsel anlatımla desteklenen bilimsel araştırmalar dikkat çekiyor. Haber bazında değerlendirdiğizde çok çarpıcı hale geliyor. Sivil toplum örgütlerinin çalışmalarını ortaya koyan programlar var. Orada bu işe gönül vermiş insanların çabalarını ve elde edilmiş sonuçları ortaya koyduğunuz zaman bir ivme yaratılıyor ve destek sağlanması açısından da bu önemli. İnsan ilişkilerini irdeleyen programlar var. İnsanların kendi deneyimlerini paylaştıkları interaktif programlar var. Burada tabii olayı sunan kişilerin eğitimci olmaları ama aynı zamanda bir tiyatrocu gibi de davranabilme yetilerinin olması o programları çok daha sıcak ve albenili hale getiriyor. Hayatın önemli bir bölümü birbirimizele olan ilişkilerimizden oluşuyor. Çocukların anne-baba ilişkisinde de ciddi hak ihlalleri olduğunu düşünüyorum. Tarafların birbirlerini nasıl algıladıkları bu tip programlarla ortaya çok daha net bir şekilde koyulabiliyor. Bir de tabii yaşanan dramatik olaylar var. Bir tane olay olduğu zaman hepimiz çok sarsılıyoruz ama sonra toplumsal hafızamız ne yazık ki zayıf ve unutup gidiyoruz. Bu tip programların her kanal açısından bir sorumluluk olduğunu ve düzenli olarak yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Polat :  Hakikaten başarı ancak toplum tarafından destek bulunursa yakalanabiliyor. Tek tek olguları tedavi etmek önemli değil. Sorunla ilgili yurttaş katılımı çok önemli. Tabii ki sivil toplum örgütleri model oluşturacaklar ve Devlet’de onları örnek alarak uygulamaya geçecek ama bizim gibi ülkelerde sivil toplum örgütleri hem model oluşturuyor hem de uygulamanın içinde bizzat yaşamak zorunda kalıyor. Yurttaş katılımı, toplumun bilgilendirilmesi maalesef kısa zamanda başarılamıyor. Çocuksa beklemez, büyüyor. O yüzden de medyanın gerçekten bu anlamda çok büyük ve önemli etkisi var. Ancak yapılacak haberlerin bizim üçüncü sayfa haberlerimizden daha nitelikli olması gerekiyor. Salt olayın anlatımı konuyla ilgili olarak toplumu bilinçlendirme anlamında hiçbir katma değer üretmiyor. Olayın anlatımını, bilimsel araştırma sonuçlarıyla sunmak, ülkedeki durumdan bahsetmek ve mümkünse çözüm önerileri sunmak gerekli. Böyle bir haberi okuduğunuz zaman bilgilenmiş olursunuz. Henüz bizde böyle bir habercilik anlayışı gelişmiş değil. Neler yapılmalı?

Güneş : Nitelikli haber için medyanın gerçekten bilgiyi savunması lazım. Bazen olayın duygusal taraflarıyla, görselliğiyle o kadar fazla uğraşıyoruz ki gerçeği ve bilgiyi kaybediyoruz. O yüzden de medyanın uzman habercilere ihtiyacı var. Medya kendi çalışanına yatırım yapmalı, kendi meslek-içi eğitimini meslek örgütleri yaparken her kurum kendi geleneğini oluşturma adına dinamik bir eğitim programını sürdürmeli, her uzmanlık alanında da o uzmanlık alanının bir dili var, kavramların halka sağlıklı bir şekilde aktarılması için ortak kavramlar üretmemiz gerekiyor. Medyanın kullandığı dil farklı, haber kaynağının söylediği farklı, halkın anladığı çok farklı. Kavramları ortaklaştırabilirsek çözüm üretmede de bir farklılık yaratabiliriz diye düşünüyorum. Uzman haberci yetiştirme konusunun medyanın okunma oranının artmasında ve güvenilirlikle ilgili yaşadığı erozyonun aşılmasında da önemli olduğunu düşünüyorum. Sonuçta medya kuruluşları ticari kuruluşlar, güvenilirlik ve tiraj artışı tamamen ticari olarak medyanın geleceğini yakından ilgilendiriyor. Elde edilen doğru haberler, habercilerin uzmanlaşması gibi kavramların kamuya yararı var ve varolan olumsuzlukları değiştirme konusunda da önemli bir katkısı var. Bu yüzden medya uzman haberciyi unutmamalı.

Polat :  Çok doğru. Bizim Açık Radyo’da “0-18 Vurursan Kırılır” sloganıyla yaptığımız Çocuğun Hakları Var adlı programımızda aslında toplumu çocuk hakları konusunda bilinçlendirmek adına gerçekleştiriliyor. Çok olumlu tepkiler alıyoruz. Programın yararlı olduğuna dair geri bildirimler geliyor. Sadece bu program bile medyanın çocuk haklarına ne denli büyük katkılar sağlayabileceğinin bir göstergesidir. Sayın Sibel Güneş’e çok teşekkür ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder