12 Eylül 2010 Pazar

Sağlıkta Çocuk Hakları, Prof. Dr. MUSTAFA YÜKSEL, Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahi Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanı

Polat :  Bu hafta sağlıkta çocuk hakları konusunu konuşacağız. Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne uygun olarak çocuğun sağlıklı yaşama ve sağlık hizmetlerinden faydalanma hakları var. Tabii yetişkinler bakmakla yükümlü oldukları çocukların sağlığı açısından hertürlü tedbiri almakla da, bunun için gerekli olan bilinci kazanmakla da sorumlular. Aksi halde çocuk ihmal edilmiş; dolayısıyla istismar edilmiş oluyor. Bu nedenle bugün değerli konuğumla birlikte önce çocukluk çağı kazalarından, bu kazaların neticesinde meydana gelen görünmez yaralanmaların tedavisinden, bazı ilkyardım tekniklerinden bahsedeceğiz ki ebeveynlerin sağlıklı çocuk yetiştirme bilinçlenme görevine destek vermiş olalım. Sonrasında sigara konusuna gireceğiz ve pasif içiciler olarak çocukların sağlıklı yaşama haklarını nasıl ihlal ettiğimize değineceğiz. Biraz yeniden görünmeye başlayan tüberküloz hastalığından ve çocukların bu hastalıktan korunması için alınması gerekli tedbirleri dinleyeceğiz. Oldukça kapsamlı konularımız var. Hemen konuğumu tanıtmak istiyorum. Prof. Dr. Mustafa Yüksel, Marmara Üniv. Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahi Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanı. Aynı zamanda TORAKS Derneği Göğüs Cerrahisi Çalışma Grubu Başkanlığını da yürütüyor. Çok önemli çalışmaları var. Kendisine öncelikle “çocukluk çağı kazaları deyince ne anlamamız gerekiyor?” diye soralım.

Yüksel : Çocuğun yaşadığı ev ortamında karşılaştığı sıradışı olayların kendisine verdiği zararlar olarak niteleyebiliriz. Çocukluk çağı kazalarını bizi ilgilendiren boyutunda görünen kazalar ve görünmeyen kazalar olarak gruplamak mümkün. Görünen kazları; çocuğun merdivenden düşmesi, sert bir cisme çarpmak suretiyle vücudun çeşitli yerlerinde yaralar oluşması gibi örnekleyebiliriz. Bir de görünmeyen kazalar var ki bunlarda hepimizin evde güvenli zannettiğimiz bazı objeleri çocuğun özellikle etraftan öğrenme; herşeye dokunup, ağzına alıp yutma, sürecinde tehlikesiz zannettiğimiz şeyleri ağzına alıp bunların solunum yollarına kaçmasıyla veya yemek borusuna kaçmasıyla oluşan kazalar. Bunlar da çocukluk çağında sık başa gelen kazalardır.

Polat : Gerçekten de çocukluk çağı kazalarına baktığımız zaman düşmeler var yaralanmalar var ama bunların çok çabuk farkına varılması ve müdahale edilmesi mümkün. Görünmez kazalar dediğimiz zaman ise ne olduğunu anlayana kadar geçen sürede müdahale etme açısından ve hatta hayati tehlike oluşması, kalıcı hasarlar oluşması açısından çok büyük tehlike yaratabilme potansiyeli ortaya çıkıyor. O yüzden de çocuğa günlük yaşamı içerisinde çok dikkat etmek, diğer bir değişle çocuğu ihmal etmemek gerekli. Kazaların ihmalden kaynaklandığının altını çizmekte fayda var. Bunları önlemenin yöntemleri üzerine bilgilenme ve bunları uygulama çocuk hakları açısından çok önemli.

Geçenlerde sizinle birlikteyken ince saat pilleri gibi yassı bir pili yutmuş olan bir çocuğun acile getirildiğine ve müdahalenize rastlamıştım. Bu örnekten yola çıkarsak çocukları ne gibi tehlikeler bekliyor? Ne yapmak gerekiyor?

Yüksel : Çocuğun elinin ulaşabileceği yerlerde, ailenin öngöremediği büyük tehlikeler var. Bunlardan bir tanesi oyuncaklar; oyuncak bebekler, oyuncak telefonlar, özellikle cep telefonları. Bunların yassı pilleri var. Bu piller aynı zamanda çok hafif ekşimsi bir tat veriyor ve çocuk bu pillerin tadından çok hoşlanıyor. Ağzına götürüyor ve yutmaya çalışıyor. Bu sırada pil akciğere, solunum yoluna kaçabiliyor. Piller çok kaygan oluyorlar ve çok değişik ebatlarda; yutulabilir ebatlarda, olanları da var. Bunlar solunum yoluna kaçabildiği gibi  yemek borusuna da kaçabiliyor. Yemek borusunun birkaç tane darlığı var. Bu darlıklardan bir tanesinde takılıyor ve eğer çocuk yabancı cisim yuttuğuna dair bir semptom göstermiyorsa farkedilmiyor. Farkedilmeyen bu piller zaman içerisinde alkali salarak çocuğun yemek borusunda veya solunum yolunda yanıklar oluşturuyor. Farkedilmeden bir haftayı geçerse bu süre içerisinde orası yırtılabiliyor. Başarılı tedaviler yapılıyor ama bunları da uzun dönemde iyileşen yerde striptür dediğimiz darlıklar oluşabiliyor. Çocuk yıllar boyu bir tedavi ihtiyacı içerisinde kalıyor. Bu tabii hiç öngörmediğimiz ama hemen elimizin altında olan, çocukların elinin ulaşabileceği yerlerde bulunan, hatta oyuncakların içinde mevcut pillerden oluşan bir tehlike.

Polat :  Çocuk bir şey yuttuğu zaman akla gelen tıkama, tıkanma, hava almasının engellenmesi olur. Halbuki pil örneğinde hiç akla gelmeyen başka birşey var; hemen önlem alınmadığı zaman delinmeye yol açacak kadar büyük yırtıklar meydana getiriyor, yanıklar meydana getiriyor. Kötü olan kaza anında semptomların gözlenemez olması.

Bu tarz kazaların genellikle çocuklarda görüldüğünü düşünüyorum. Bunun dışında evde genellikle ağbi-ablalar oluyor ve bunlarda bilinçsizce küçük çocuğun yabancı cisim -çoğunlukla organik cisimler, yutmasına meydan verebiliyorlar. Bunlar ne gibi cisimler oluyor ağırlıkla?

Yüksel : Bu tarz tehlikelere 1-3 yaş arası çocuklar maruz kalıyorlar çoğunlukla. Yabancı cisim aspire eden insanların %85’i çocuklar. Bunlarında %60 ile 80’ini üç yaşın altındaki çocuklar oluşturuyor. Dolayısıyla 1-3 yaş arası çocukları bekleyen ikinci tehlike de 3-8 yaş arasındaki ablalar ve ağbileri. Bu yaştaki çocukların anne-babanın yanında bile kendi yedikleri çekirdekleri, leblebileri, fındıkları, fıstıkları kardeşlerine ikram ettiklerini biliyoruz. Ortada geleneksel Türk misafirperverliğinden kaynaklanan bir ikram var. Bu cismin küçük çocuk tarafından aspire edilme; yemek borusundan çok akciğere, soluk borusuna kaçma ihtimali fazla. Ciism yemek borusuna kaçarsa nihayet mideye geçecek ve hazmedilemezse dışarıya atılacak. Organik cisim soluk borusuna kaçtığı zaman ise kalıcı hasarlar oluşturuyor. En çok gördüğümüz aspire edilmiş organik cisimler neler? En sık yer fıstığını görüyoruz. %35-43 oranında çocuk tarafından soluk borusuna aspire edilmiş yabancı cisim yer fıstığı. Daha sonra sırayla ayçekirdeği, kabak çekirdeği, elma-armut çekirdekleri geliyor. Bazen çocuğun eline soymadan, çekirdekleri temizlemeden elma veriyorlar. Çocuk o küçük çekirdekleri yutamıyor ve soluk borusuna kaçırıyor. Küçük Lego parçacıkları da çocukların yuttukları cisimler arasında. Özellikle okul çağına yakın çocukların tükenmez kalem kapaklarını çiğnediklerini ve bu parçacıkları aspire ettiklerini görüyoruz. Ayrıca, 13-14 yaşından sonra gelişme çağında olan kız çocukların takmaya başladıkları türbanın iğnelerini yuttuklarını görüyoruz.

Polat :  Türban iğnesi yutan çocuklar var demek ki. Hangi sıklıkla bu sizin karşınıza çıkıyor?

Yüksel : Oldukça sık görüyoruz hatta türban iğnesi; ameliyata kadar giden, çıkarılması çok özel manipulasyonlar gerektiren bir yabancı cisim. 13-17 yaş grubunda türban takan çocuklarda çok görüyoruz. Çocuk türbanı boynuna dolarken veya türbanı düzeltirken iğnelerini ağzına alıyor ve ani nefes aldığında türban iğnesinin başındaki plastik başlık paraşüt görevi görüp akciğere kaçmasına sebep oluyor. Bu cisim ameliyata kadar giden işlemlere sebep oluyor.

Polat :  Prof. Dr. Mustafa Yüksel ile çocukluk çağı kazalarını konuşmaya devam ediyoruz. Çocukluk çağı kazalarında özellikle akciğerdeki ve soluk ve yutak borusundaki lezyonları konuşuyoruz çünkü çok sık karşımıza çıkıyor. Tabii cisim hemen müdahale edilip çıkarıldığı zaman hiçbir sorun kalmıyor ama birçok olayda bunlar kalıcı bazı etkilere yol açıyor, problemler ortaya çıkıyor çünkü zamanında farkedilemiyor. Çocuk bunu bir kabahat olarak görüyor ve saklıyor. Semptomlar da aile tarafından anlaşılamıyor. Neden?

Yüksel : Aslında ailenin farketmesi çok zor oluyor bu olguları. Zaten bize gelen olgular bütün olguların içinde üçte birlik bir kısım. Diğer üçte ikisi farkedilmiyor hakikaten. Çocuk saklıyor, abla-ağbi saklıyor, bakıcı kız saklıyor. Semptomlar çok ciddi oluşmuyor. En büyük bulgu çocuğun öksürmesi. Morarma gibi tablolar çok büyük bir cisim yutulmuşsa ve nefes almayı engelliyorsa ortaya çıkıyor. Oysa çocuğun yuttuğu bir çekirdek veya bir fıstığın parçasıysa çocuk aspire ediyor ve cisim akciğerlere kaçtıktan sonra bronşlara yerleşiyor. Çocuk hafif öksürüklerle semptom veriyor. Aile bronşit diyor, nezle diyor, grip diyor, o şekilde geçiştiriyor hastalığı. Bunlar ne zaman ortaya çıkıyor? Ancak bir hafta on gün sonra çocuğun ateşi çıkar, zaatürre tablosu gelişirse o zaman farkediliyor. Ailenin ciddi bir şekilde şüphelenmesi gerekiyor. Yaptığımız bir çalışmaya göre ve bu genel literatüre de uyuyor, şüphenilen olgularda %10-15 oranında yanlış pozitiflik var. Yani bir yabancı cisimden şüphelendiğiniz zaman %80-85 oranında yabancı cisim buluyorsunuz.

Semptom olarak öksürüğün varlığından sözettik. Çocuk öksürdüğü zaman aileler hemen çocuğu çocuk hekimine götürüyorlar. Eğer burada; ne zaman başladı, ağzında birşey buldunuz mu, birşey yutmuş olabilir mi gibi çok özel sorgulama olmazsa anlaşılmıyor. Genellikle bize gelen olguları önceden çocuk hekimi görmüş oluyor. Acilde filmi çekilmiş oluyor. Çocuk hekimi akciğerlerde yabancı cismin yerleştiği yerde solunum sesi değişikliği buluyor, şüphelenmiş oluyor. Ailenin şüphelenmesinden çok hekim dinleme bulgusuyla şüpheleniyor. Çocuk bize geliyor, genel anestezi altında bronkoskopi (bronş yollarına özel bir aletle bakmak) ile cismi çıkarıyoruz. İşlem biraz külfetli.

Polat : Zahmetli ve çocuğu da yoran birşey oluyor. O yüzden de tabii gizli kalabilme potansiyeli de yüksek olduğu için önceden dikkat etmek gerekiyor. Peki, diyelim böyle bir olay oldu ve anne-baba farketti. Bu durumda neler yapılması uygun?

Yüksel : Çocuğun öncelikle doğal olarak çocuk hekimine götürmesi lazım. Hekime çocuğun yabancı cisim aspire ettiğinden şüphe edildiğinin söylenmesi lazım. Bir akciğer filmi çekilmesi ve çocuğun dinlenmesi lazım. Akciğer filminde havalanma farklılığı varsa, aynı yerde dinleme bulgusuna rastlanıyorsa ve çocuğun solunumu hırıltılıysa yabancı cismin varlığından şüphe edilir. Hemen çocuk hekiminin çocuğu bu işi yapabilecek Marmara Üniversitesi, Çapa veya Cerrahpaşa gibi büyük üniversite hastanelerinin acil servislerine yollaması gerekiyor. Buralarda genel anestezi altında bronş yollarının gözlemlenmesi ve yabancı cismin çıkarılması yapılabiliyor. Yabancı cisim çıkarılmazsa, uzun dönemde akciğerde kalıcı hasarlar yapabilir.

Polat :  Yabancı madde irritasyonu yaratıyor.

Yüksel : Özellikle organik maddeler bronşa yerleşiyor ve zaman içerisinde su alarak şişiyor. Oradaobstruksiyon dediğimiz bir tıkanmaya sebep oluyor. Normal çaplarının daha üstüne çıkıyorlar, ayrıca bulunduğu yerde enflamasyon yani iltihaplanma yapıyor. Bölge de ayrıca şişiyor. Hem o yabancı cisim şişiyor hem etrafındaki doku şişiyor, iltihabi bir doku oluşuyor. Tavşanlar üzerinde kısa dönem bir cisim çalışması yaptık. Bronşlarına yabancı cisim attık. Bunların akciğerlerini yedinci gün, onbeşinci gün ve otuzuncu günden sonra inceledik. Otuzuncu günden sonra kalıcı hasarlar olduğunu gördük. İnsanda da benzer gelişme olduğunu tahmin ediyoruz. Otuz günden fazla yabancı cisim kalırsa akciğerde kalıcı hasarlar ortaya çıkıyor. O bölgelerin ameliyatla daha sonra çıkarılması gerekiyor. Basit bir yabancı cisimden bir çocuk erişkin yaşa geldiği zaman akciğerinin bir parçasının alınmasına sebep olabilecek bir ameliyata kadar gidebiliyor.

Polat :  O yüzden anne-babaların bakmakla yükümlü oldukları çocukların sağlıklı yetişmelerine çok dikkat etmeleri gerekiyor. Sağlıklı bir şekilde yetiştirilmek her çocuğun hakkı.

Peki, diyelim çocuk büyükçe bir şeyi yuttu ve nefes alamıyor, çırpınıyor, mosmor kesilmiş. Hastaneye getirecek vakit yok. Bu durumda anne-baba yada çocuğun bakımından sorumlu lan kişi ne yapmalı?

Yüksel : Bu durumda tabii ilk önce çocuğun yanında olan kişinin müdahalesi gerekli. Bahsettiğiniz tabloda yabancı cisim akciğere kaçmamıştır. Tam boğazda yemek borusuyla soluk borusunun arasında tıkanmıştır. İlk yapılacak iş işaret parmağının yandan çocuğun azı dişlerinin arkasından boğaza kadar itip bütün yabancı cismi geri çıkarmaya çalışmak olmalıdır. Ağzın içindeki bütün yabancı cismin çıkarılması şarttır. İkinci işlem olarak Hemlich manevrası dediğimiz manevranın uygulanması gerekir. Bu çocuğun kucağa oturtulup kalbinin altına; midesinin üzerine üç parmağıyla şiddetle basıp çocuğun ağzını diğer elle açıp yabancı cismi dışarı atmaya yarayan bir uygulamadır. 16-17 yaşında bir çocuksa, arkasına geçip elinizi yumruk yapıp midesinin üzerine koyup çocuğu karnından kendinize çekerek uygulanabilir. Bunlar evde ilk yapabilecek şeyler. Bundan ötesi zaten bir hekimin yapabileceği şeyler.

Polat :  Tabii böyle basit şeylerin yaşam kurtarma gibi büyük ve önemli işlevleri ve fonksiyonları oluyor. O yüzden çok detaylı dinleyelim istedim. Dinleyen izleyicilerimizin umarım böyle birşeye ihtiyaçları olmaz ama bilgilenmek çok önemli bir sorumluluktur. Bu konularla ilgili olarak maalesef halk pek bilgilendirilmiyor. Oysaki bu tarz pratik bilgilerin anlaşılabilir bir dilde, uzman olmayanların anlayabileceği bir dilde aktarılmalıdır. Kazalar bu şekilde önlenebilir hatta hayatlar kurtarılabilir.

Çocukluk çağı kazalarından bahsettik ve şimdi çok büyük düşmanı olduğum, kendimi bu konuda Türkiye’de çok talihsiz hissettiğim sigara alışkanlığından bahsetmek istiyorum. Sigara içimi bir çocuk hakkı ihlali aslında. Türkiye’de hemen hemen her yerde sigara içiliyor. Çocuğunuzun yanında sigara içen kişiler oluyor. Sigaraya başlama yaşının çok küçük olmasının yanında sadece sigara içilen ortamlarda bulundukları için sağlıkları bozulan, ileri yaşlarında ölümcül hastalık bulma riski taşıyan çocuklarımız var. Sigara içenlerin çok dikkatli dinlemelerini istiyorum. Sigara içenler kendilerine ve çevreye verdikleri zaraların yanında çocuklara ne gibi zararlar veriyorlar?

Yüksel : Şöyle bir cümleyle başlayayım; akciğer kanseri yirminci yüzyılın başlarında nadir görülen bir hastalık olmasına rağmen sigara kullanımındaki artışa paralel olarak sıklığı giderek artmış ve dünyada en sık görülen kanser türü haline gelmiştir.

Polat :  Aslında bu cümleden sonra programı kapatmak lazım. Başka bir şey söylemeye gerek yok kalmadı.

Yüksel : Akciğer kanserinin gelişiminden %94 oranında sigara sorumlu. Sigara içenlerde akciğer kanseri riski sigara içmeyenlerden 24-36 kat daha fazla. Tabii çocuk hakları açısından düşündüğümüzde, “pasif içici durumunda olan çocuklar ne alemde?” diye insanın aklına geliyor. Pasif sigara içimindeki akciğer kanseri gelişimi riski ise %3,5.

Polat :  Çocuk sigara içmediği halde yanında sigara içilmesinden dolayı pasif içici oluyor ve pasif içicilerde de akciğer kanseri gelişme riski %3,5.

Yüksel : Ayrıca, pasif sigara içici durumunda olan çocukta akciğer kanseri görülme yaşı erkene çekiliyor. Normalde 40 yaşın üzerinde 50 yaşın üzerinde akciğer kanseri görürken 30-35 yaşlarında akciğer kanseri görüyoruz. Diğer taraftan sigara çocukluk çağı hastalıklarını %15-20 oranında arttırıyor.

Polat :  Burada akciğer kanserinin diğer kanser tiplerine göre daha şiddetli seyrettiğini ve çok daha umutsuz vakalara yol açtığını söylemeliyiz. Sigara da bu tür kanserin oluşumunu arttıran baş faktör.

Yüksel : Dedem 70 yaşındaydı halen sigara içiyordu” gibi örnekler var ama akciğer kanseri olan hastalarda sigara içicilik oranı %99’larda. Sigara içmeyen hastamız çok nadir geliyor. Bir de tabii “ben günde bir tane sigara içiyorum” diyenler olabiliyor. Kendisi için riskin ne olduğunu düşünen birisi için verilecek cevap şu; “risk, sigara içme süresinin dördüncü kuvveti ve günlük sigara sayısının karesi ile doğru orantılıdır.” Dolayısıyla bir tane sigara içenin riski muhakkak 24-36 kat kadar fazla değil. Genellikle üçün altında sigara içenlerde oran daha düşük. Üçün daha üstünde yirmiye kadar içenlerde daha yüksek. Yirmiden fazla içenlerde oran çok daha yüksek tabii. Bu içiciler için görünen tablo. En büyük travma ise sigarayı bilmeyen, tanımayan ama ortamda bulunması sebebiyle pasif sigara içici konumunda olan çocuklarda yaşanıyor. Bazı anne-babalar var bu konuda gayet masumca; “biz mutfakta içiyoruz”, “çocuğun odasında içmiyoruz” diye kendilerini savunuyorlar.  Oysaki çocuk evin içinde her yerde var. Mutfağa soru sormak için geliyor, yemek yemek için geliyor. Buzdolabını açmak için geliyor. Devamlı sigara ortamını soluyor. Pasif içici çocuklarda sigaraya bağlı gelişen hastalıkların yanında diğer hastalıkların ortaya çıkması %10-15 oranında fazla görülüyor. Bu hastalıklar alerjik astımdan tutun romatizmal hastalıklar, gastro-intestinal hastalıklar, kan hastalıklarına kadar varıyor.

Polat :  Akciğer kanserinin yanında bir sürü başka hastalık var ki onlarda her zaman Demokles’in kılıcı gibi çocukların tepesinde duruyor. Buradaki tezat; çocuğun hiçbir günahı yok, ne sigara içiyor nede böyle bir isteği var. Çevresindekiler içtiği için tüm riskler onlarıda bekliyor.  

Başka hastalıklar deyince sigaradan son dönemlerde dikkatimi çeken tüberküloza (verem) gelmek istiyorum. Eskiden tüberküloz çok yaygın ve korkulan bir hastalıktı. Uzun zamandır tüberküloz görülmüyordu. Ancak, günümüzde yeniden ortaya çıktı. Hastalıktan bahsedelim tabii ama özellikle bu hastalığın nasıl yayıldığından bahsetmek istiyorum çünkü çocuk hakları açısından bu çok önemli bir konu.

Yüksel : Tüberküloz sosyo-ekonomik düzeyi düşük toplumların hastalığı. Ekonomiyle birebir ilişkili. Biz hastalığı tedavi edebiliyoruz, tedavide başarılıyız ancak, hasta olma potansiyeli yüksek bir toplum yaratırsanız çok rahatlıkla mikrobu bunların tekrar kazanması ve hastalanması mümkün. Şimdi Türkiye’de ve dünyada son yıllarda tehlikesi artan bir tüberküloz türü var; ilaca dirençli tüberküloz.

Polat :  En kötüsü.

Yüksel : Evet, en kötüsü. Bir tarafta ilaca dirençli tüberküloz var, diğer taraftada sosyo-ekonomik düzeyi düşük, tinerci, sokaklarda büyüyen, eksik ve yanlış beslenen günlük ne yiyip içtiğini kontrol edemediğimiz bir grup var. Bir de hiç evi olmayan, evine günlük birkaç ekmekten başka yiyecek girmeyen, gecekondu bölgelerinde yaşayan bir toplum var. Dolayısıyla tüberkülozun yeniden çıkması o kadar da büyük sürpriz değil. İlaca dirençli tüberkülozun çıkması çok sürpriz değil. Bildiğimiz çok basit tıbbi kuralların içinde bu yeni tüberküloz hastalarının ortalıkta dolaşması çok çok normal.

Polat :  Uzman olarak aslında bizim için sürpriz değil beklenen bir durum çünkü sosyo-ekonomik durumdaki kötülüğün bir yansıması olarak karşımıza çıkan bir boyut diyorsunuz. Tabii çocuklarda görülmesi insanın içini acıtıyor. Eğer bu toplumun düşük sosyo-ekonomik düzeyinden kaynaklanıyor ve çocukları böyle kötü etkiliyorsa bir an önce toplumsal boyutta önlem alınması gerekiyor. Tüberküloz ilginç bir hastalık, yayılması çok sinsi olabiliyor. Her ortamda olabilir. Yayın öncesi konuşurken evdeki bakıcıların sigorta güvencesinin olmasının önemininden ve bununla ilişkisinin ne olduğundan bahsediyorduk. Burada dinleyicilerimize aktaralım istiyorum.  

Yüksel : Türkiye’de ve dünyada kaçak işçi sorunu var. Bunların hiçbir sigorta güvencesi olmuyor ve belediyenin kontrolunda değiller. Kurumlar hep kaçak işçiyle çalışmak istiyorlar çünkü bu işçiler düşük ücretle ve hiçbir güvence talep etmeden çalışıyorlar. Çok zor koşullarda az gelir elde eden bu grupta hastalığı taşıyan insanlar var tabii. Bu insanlar, yayılmaya bir örnek vermek için orta çağda vebayı yayan fareler gibi, tüberküloz hastalığını taşıyan kişiler.

Polat :  Çok zor koşullarda ve az gelirle çalıştıkları için tüberküloza yakalanma riskleri çok fazla ve tedavi için sosyal güvenceleri yok. Tedavi olamıyorlar ve çalışmaya devam ediyorlar yani içimizde dolaşmaya devam ediyorlar. Bir öksürükle mikrop havaya karışıyor zaten.
  
Yüksel : Tüberküloz küçük parçacıklarla taşınıyor ve bulaşıyor. Hastalık taşıyıcısı her an karşımıza evimizdeki temizlikçi olarak, çocuğumuzun bakıcısı olarak, sokakta bir satıcı olarak karşımıza çıkabilir ve taşıyıcıyla aynı mekanda çok kısa bir süre birlikte kalmak bile tüberküloz basiliyle rahatlıkla enfekte olmanıza yeter. Bu aslında toplum içinde her an patlamaya hazır bir bomba. Hepimiz ekonomik olsun diye daha ucuza evde bakıcı çalıştırmak, daha ucuza bir temizlikçi çalıştırmak kaygısındayız. Sosyal güvencelerinin olup olmamasına dikkat etmiyoruz. Böylece hepimiz içimizde bir tüberküloz taşıyıcısı barındırıyor olabiliriz.

Polat :  Hiç aklımıza gelmiyor ama bu çok mümkün hakikaten. Çocuklar böyle de risk altına sokulmuş oluyorlar. Çocuk hakları açısından baktığımızda, çocuk sağlığı dediğimiz zaman sadece çocuğun hastalığının tedavi edilmesinden bahsetmiyoruz. Çocuğun hastalıkla karşılaşmayacağı bir ortamın sağlanması yükümlülüğünden de bahsediyoruz.

Yüksel : Tabii, kesinlikle. Bir kere çocuğun sağlıklı yaşama hakkı evde sağlıklı bir bakıcı olmasıyla başlıyor. Benim Beyazıt’ta yabancı işçi pazarından çocuk bakıcısı alan arkadaşlarım var. Seçmece usulüyle, hiçbir sağlık kontrolu olmadan. Kimsenin aklına bir akciğer filmi istemek gelmiyor. Çocuklarımız bu insanlarla çok uzun saatler aynı ortamı paylaşıyorlar ve doğal olarak sağlıkları açısından risk altındalar.

İşte aslında toplumda kontrol edilmesi gereken büyük bir kesim var. Bu yine sosyal devletin görevleri arasında. Sadece tinerci çocuklarla bitmiyor sorunlar.

Polat :  Çok doğru. Korunmaya muhtaç çocuklarımız görünen bir sorun. Bu tarz sağlık tehditleri ise görünmez yüz. Görünmeyen yüzde de çocuklar hakikaten keskin bir bıçağın ucunda yürüyorlar.

Tüm bu bahsettiklerimizin dışında, çok sık karşımıza çıkabilecek, büyük tehlike potansiyeli oluşturabilecek başka ne gibi sağlık sorunları olabilir? Çocuklar bunlardan nasıl etkilenirler ve en önemlisi korunma yöntemleri nelerdir?

Yüksel : Çocukluk çağında hep ev ortamından bahsediyoruz. Evdeki diğer bir tehlike, sağlık tehditi de kedi, köpek gibi evcil hayvanlardan beklenir. Evde beslenen kedi-köpeğin hepimiz muhakkak aşısını yaptırıyoruz. Onlardan geçebilecek kist hastalığı var ve bu büyük bir tehlike ancak hayvanın aşısını yaptırarak bunlardan korunabiliriz. Aşılı kedi ve köpeğin dışarıdaki sahipsiz kedi-köpekle ilişki kurup eve onlardan hastalığı taşıması ikinci tehlike. Bunu engellemenin yolu ya kedinizi-köpeğinizi dışarı çıkarmayacaksınız veya dışarıdaki kedi-köpeği aşılatacaksınız. Sokak kedi-köpeklerinin aşılanması en azından belediyelerin aşılama programlarına, kontrol programlarına konmak zorunda.

Polat :  Aslında bizim güvenli, her şey yerinde dediğimiz ortamlarda bir sürü göremediğimiz tehlikler var çocuklar için. Demek ki öncelikle bir bilinçlendirmeye ihtiyaç var. Eğer çocuğun sağlıklı yaşama hakkı varsa, bunu sağlayacak olan bilinçli anne-babalar olacaktır.

Yüksel : Aile bütün bu tehlikeleri farkedip onları engellemek için gerekli olan tedbirleri alacak çocuğu için.

Polat :  Toplum eğitimi ön plana çıkıyor. Mutlaka eğitimler yapmamız gerekiyor. Bu haftaki konuşmamız çok öğretici oldu sanırım. Dinleyicilerimize hep baktıkları ama görmedikleri, farkedemedikleri şeyleri hatırlattık. Şimdi etraflarına daha bir dikkatli bakacaklarına inanıyorum. Sigara içicilere de çocuklara verdikleri zararları hatırlatarak, çocuğa duyarlı olma görevlerini yapmaya davet ederek bu haftaki programı kapatıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder