12 Eylül 2010 Pazar

Uyuşturucu Olgusu (2), Av. AYDA TANYELİ, İstanbul Barosu

Polat :  Bu hafta, Ayda Tanyeli ile geçen hafta kaldığımız yerden devam edeceğiz. Geçen hafta izleyemeyenler için kısa bir özet yapayım. Av. Ayda Tanyeli, 4 Mart’ta (2004) eroin kullanımı sonrasında kaybettiğimiz Can Tanyeli’nin annesi, dostum. Can pırıl pırıl bir gençti ve geçen hafta; eroine nasıl başladı, olaylar nasıl gelişti, anne-babanın çok büyük uğraşlarına rağmen çözümsüzlükler nereden ortaya çıktı, bunları konuşmaya başlamıştık. Can’ın eroine başlamasında ve sonrasında tedavilere rağmen devam etmesinde arkadaşlarının çok fazla faktör olduğunu duyduk. Can çok üretken ve duygusal bir çocuktu. Geçen programda kendi bestesini dinlettik ve bir şiirini okudum. Bugün yine Can’dan bir şiir okuyacağım. Müzisyenliğinin ve şairliğinin yanısıra Can çok iyi eğitim almış; İtalyan Lisesi’nden mezun olduktan sonra eğitimine İtalya’da devam etmiş sonra yine Türkiye’de Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğrenimine devam eden, her yönüyle üretken bir gençti. Bildiğim kadarıyla sporcu yanı da vardı Can’ın. Sonuçta eroine karşı direnci yeterli olamadı.

Burada bu programı yapmak Ayda için, benim için ve siz dinleyenler için çok zor. Peki, neden bu programı yapmak istedik? Ayda ile düşündük ve dedik ki Türkiye’de uyuşturucu sorunu her geçen gün artıyor ve gençlerle çocuklar arasında kullanım yayılıyor. Hiç aklımıza gelmeyecek ortamlarda uyuşturucu kullanıldığını ve bunun yaygınlaştığını görüyoruz. Uyuşturucuya başlama yaşı giderek düşüyor. Sorun 10 yıl önce sinyallerini veriyordu, 5 yıl önce sorun olmaya başlamıştı, 2 yıl öncesinden bugüne gelene kadar ise çok yaygınlaştı. Üniversitelerde kullanımların % 50 oranında olduğu söyleniyor. Bunu ortaya çıkarabilmek çok kolay değil; hem kullanmak hem de satmak ayrı ayrı suç olduğu için ve kullananlar kaynak azalmasını istemediği için, bir de toplumda bağımlılık utanç verici olarak algılandığı için hep gizleniyor. Oysaki belli bir yaştan sonra her anne-babanın ilk kaygısı bu olmaya başlıyor. O yüzden, yaşanmışları toplumla paylaşarak bilinç oluşturmakla doğru yapacağımıza inandık.

Kaldığımız yerden devam edecek olursak, Can, Bodrum’da babasının yanındayken arkadaşları kargo şirketiyle kendisine eroin ulaştırmışlardı. Bu olay nasıl gerçekleşti? Bu nasıl mümkün olabiliyor?

Tanyeli : Togan adlı kişi oğluma kargo şirketiyle eroini yolluyor. Can’da bankadan parayı  havale ediyor. gönderiyor. Sanırım iki gün kadar önce bir televizyon kanalında izledim, aynı şekilde kargo şirketiyle yollanmış bir uyuşturucu paketini teslim alırken bir kişi yakalanmış. Bu olayların sık yaşandığının bir nevi kanıtıdır. Bu kargo şirketleri ile ve diğer posta servisleriyle ilgili olarak da gerekli birimlerin ve idarenin önlem alması gerektiğini de ayrıca söylemek gerekiyor. Anlaşıldığı kadarıyla bu tür posta hizmetleri veya kargo hizmetleri de bu işlerde kullanılıyor.

Polat : Yollayan belli, alıcı belli buna rağmen kargoyla eroin yollayacak kadar serbestlik yaratılabiliyor. Amerika’da her türlü posta narkotik köpeklerin aramasından geçiriliyor. Türkiye’de de böyle bir uygulamaya gidilmesiyle tedbir alınmış olacaktır. Bunu önlem önerisi olarak söyledikten sonra şimdi bir yıl geriye Foça’ya dönelim. Can’ın Bodrum’da eroin kullanıp kullanmadığından emin olamıyordunuz

Tanyeli : Babası Can’ı İstanbul’a bana yolladı. Can’da bir tuhaflık olduğunu hissettim ama tam olarak kullanıyor diyemedim. Can eski Can değil. Bunun üzerine Can’ı ve köpeğimiz Tarçın’ı alarak Foça’ya çiftliğe gittik. Burada Tarçın’dan bahsetmek istiyorum. Tarçın’ı ben Can için almıştım. Bize geldiğinde daha bir buçuk aylıktı. Bizimle birlikte büyüdü ve Can’a çok düşkündü. Can’da Tarçın’ı çok severdi ama Tarçın Can’a daha düşkündü.

Polat :  Tarçın aslında bir bekçi köpeği. Eve kimseyi sokmuyor. Hatta bahçenin önünden geçenlere bile havlıyor, yabancıları hiç sevmiyor.

Tanyeli : Evet. Tam korumacı, Can’ı da tabii çok koruyordu. Can ile konuşurken Tarçın’ı uyuşturucu konusunda yetiştirdiğimi, eğer kullanırsa yada kullanan bir arkadaşı gelirse uyuşturucuyu hemen bulacağını söylüyordum. Nitekim böyle oldu. Bir gece çiftlikte otururken Can; “Ben dolaşmaya çıkmak istiyorum anne” dedi, bahçeye çıktı. Peşinden de Tarçın tabii. Can’ı hiç yalnız bırakmazdı. Aradan 10-15 dakika geçti Tarçın ağzında bir torbayla; sonradan bunun fotoğraf makinası kılıfı olduğunu anladık, geldi. Bulduklarını getirirdi, böyle eğitmiştik. Tarçın geldi ve ağzında torbayla oturdu yanımıza. Bir şey bulduğu için çok mutlu olmuş, kuyruk sallıyor. Fotoğraf makinesi kılıfını açınca içinden enjektörler, bir kaşık, uyuşturucu kullanımında işe yarayan diğer malzemeler var. Arkadan Can koşa koşa geldi bu sırada. Önce inkar etti; “Bunlar eski, çantamda kalmış, haberim yok” şeklinde. Bir süre ne söylediğini bile anlayamadık, büyük panik içerisinde inkar etmeye çalıştı. Bu şekilde Can’ın kullandığını tekrar net olarak ortaya çıkarttık ve israr edince itiraf etmek zorunda kaldı. “Evet anne, ben bunu kullanıyorum, bunlar bulunmasaydı asla size söylemezdim” dedi. Buradan anlıyoruz ki eroin kullanan birisi hiçbir zaman eroin kullandığını söylemez.

Ertesi gün bütün bu aletler kırıldı, kullanılamaz hale getirildi ve atıldı, hepsi yok edildi. Bir şeye çok üzülmüştüm o zaman. Kalbimde hala yaradır. Çantanın içinden çıkan kaşık, bir arkadaşımızın Can doğduğu zaman hediye ettiği mama kaşığıydı. Can’a hep anlatırdım; “Bu senin mama kaşığın, bunu saklıyorum ki sen de kendi bebeğine bununla mama yedireceksin” diye. Çocuğumun kendi mama kaşığıyla eroin kullanması beni gerçekten çok etkilemişti ve çok üzülmüştüm. Bu nasıl bir şeydi ki çocuğumu bu hale getirebilmişti. Ertesi gün yine bahçeye çıktı Can ve ardından Tarçın’da tabii. Aradan birkaç dakika geçti Tarçın poposuna bir tekme yemiş olarak geri geldi. Can kızgınlıkla birkaç gün Tarçın’a çok uzak durdu, çok kızmıştı malzemeleri bulduğu için. Bu arada tabii 3-4 gün geçti, babasına (Yavuz Tanyeli) haber verdim, geldi. Oturduk konuştuk. İstanbul’a dönmemiz gerekiyordu, Can’ın okula başlaması gerekiyordu ama başlamasa daha iyi olurdu. Yine çaresiz dönemlerimiz başlamıştı.

Polat :  Foça’da kaldığınız süre içerisinde Can’ı kontrol edebiliyor muydunuz? Burada eroini nereden buluyordu veya bulabiliyormuydu?

Tanyeli : Foça’da oturduğumuz çiftlik askeri bölgeye çok yakındı. Foça’nın içinde bile değildik, bir köydeydik. Oldukça uzak bir mesafedeydik yani, arabayla gidip gelmek gerekiyordu. Can’ın buradan uyuşturucu bulması imkansızdı. Ancak, sürekli cep telefonuyla birileriyle konuşuyordu. Bunlar arkadaşları da olabilirdi, çocuğun sosyalleşmeye de ihtiyacı var tabii ama biz korkudan Can’ın telefonunu sakladık ve telefonunu kendisinin kaybettiğine inandırdık. Bunun üzerine sürekli benim telefonumu kullanmaya başladı.

Polat :  Mutlaka “kimi arıyorsun” diye soruyordunuz herhalde ve telefondan kontrol ediyordunuz.

Tanyeli : O dönemde ben bir kulak şeklini almıştım. Telefonu kullanırken hep onun yanında ve çevresinde oluyordum. O konuşurken sürekli konuşulanları takip ediyorum artı cep telefonundan konuştuğu numaraları tespit edip liste oluşturuyorduk. Sıklıkla, Nilüfer diye bir arkadaşı var onu arıyordu ve “itiraf etmek zorunda kaldım ama başka çarem yoktu” gibi laflar ediyordu. Belli ki Nilüfer ona kızıyordu “neden söyledin” diye.

Polat :  Çevreden bir türlü kopamıyordu değil mi? Ya Can onları arıyordu yada onlar Can’a bir şekilde ulaşıyorlardı.

Tanyeli : Evet. Benim cep telefonumu bile kullanmasını engellemek istiyordum ama sonuçta bir genç ve bu kadar çok engellemenin ters şeylere yol açabileceğini de düşünüyorduk.

Polat :  Kaçıp gitmesi söz konusu olabilirdi. Oysaki mümkün olduğunca kontrol altında tutulması gerekiyor.

Tanyeli : Tabii. Bizden uzaklaşmasından çekiniyordum. O’na ancak yanımızdaysa yardımcı olabileceğimizi biliyorduk. İşte ilk defa o hafta içerisinde kitaplardan okuduğum ‘yoksunluğun’ ne olduğunu gördüm.

Polat :  Eroin kullanmaya alışmış bir bünye belli bir süre onu kullanmazsa yoksunluk sendromuna giriyor. Can Foça’da eroin bulamayınca bu ortaya çıkmış oldu tabii. Neler yaşadı, neler oldu?

Tanyeli : Yoksunluk anında Can; “Anne, kemiklerimin içi acıyor” diyordu. Eroin aslında yılanlar, çıyanlar, akreplerle dolu bir dünya. Kullanıldığı andan itibaren çok kısa bir süre için mutluluk da denemez bir rahatlama hissi veriyor. Bu kısa süreli rahatlığın bedelini inanılmaz ağrılar, müthiş bir ishal, halsizlik ve müthiş acılar çekerek ödüyordu. Çocuğunuz inanılmaz bir acı hissediyor ve siz de annesi olarak bu acıları ruhunuzda hissediyorsunuz. O haline şahit olmak anne-baba için dayanılmaz.

Bu dayanılmaz acıları yaşarken Can sürekli İstanbul’a dönmek ve tedavi olmak istediğini söylüyordu. Tedavi olmak için yalvarıyordu ama biz bir türlü inanamıyorduk.

Polat :  Acaba gerçekten tedavi mi olmak istiyordu yoksa eroin temin edebileceği arkadaşlarına mı ulaşmaya çalışıyordu? Profesyonel destek almayı düşündünüz mü?

Tanyeli : Böyle bir şüphe içerisinde mecburen İstanbul’a döndük. Bu arada hep Can ile yapışık yaşıyorduk. Daha evvel Can’ı sekiz ay boyunca tedavi eden psikiyatriste gittik ve Can’ı hemen Fransız La Paix Hastanesi’ne yatırdık. Eroin tedavisinde fiziksel tedavi süreci bir hafta ile on gün arasında değişiyor. Bu zaman içerisinde sürekli ilaç vererek uyutuyorlar. Serum veriliyor. Hastanedeyken de görevlilere tembih etmiştik ki hiçbir şekilde yanına ziyaretçi kabul edilmeyecekti.

Polat :  Buna rağmen yanına gelen arkadaşları oluyor muydu? Bu arkadaşlar hastanedeyken de Can’a eroin getirebiliyorlar mıydı?

Tanyeli : Bir tane Murat diye çok sevdiğimiz, çok iyi bir arkadaşı vardı. Ben çok iyi tanırım Murat’ı. Dolayısıyla onun gelmesine izin verdik. Can’ın arkadaşa da, oyalanmaya da ihtiyacı vardı. Halbuki Murat’da kullanıyormuş. O’da Bilgi Üniversitesi’nde öğrenci. Bunlar hep iyi okullarda okuyan üniversite gençliği. Ancak, hastaneye eroin getirdiğini zannetmiyorum çünkü öyle serbest bir ortam yoktu orada. Yine de tembih etmiştik ziyaretçi alınmasın diye. Başka yerlerde bunun mümkün olduğunu duymuştuk.

Polat :  Orası çok titiz bir hastanedir. Başhekimi de çok başarılı bir arkadaş. Böyle şeylere izin vermediklerini biliyorum.

Tanyeli : Yine de uyarmak gerekiyor. Aslında bu bir işbirliği. Bir ziyaretçi listesi hazırlıyorsunuz ve bunların dışında kimsenin kabul edilmemesini ikaz ediyorsunuz. Onlarda uyguluyorlar. Can, La Paix’de bir hafta kaldı. Foça’dayken “tedavi olacağım” diye tutturmuştu, hastanede ise “çıkmak istiyorum” diye başladı.in çaba sarfediyordu. Ben izin vermiyordum, babasını arıyordu, babayı devreye sokuyordu. Bu da bize bir tecrübe oldu ki tedavi süresince aslında çocuğun yanına gitmemek gerekiyor.

Polat :  Bağımlı olan tedavi olurken bile hep uyuşturucu bulmanın yollarını arıyor tabii ve anne-baba olarak duygusal anlamda bir zayıflık, bir evlada kıyamama olduğu için çocuğunuza inanıyorsunuz. Bu çok doğru bir tespit. Uyuşturucu tedavisi sırasında kontrolü uzmanlara bırakmak gerekli. Anne-babanın duygusal müdahaleleri olabiliyor.

Tanyeli : Evet. Böyle olması gerektiğini şimdi düşünüyorum. Bir hafta boyunca beni ve babasını ikna etmeye çalıştı. Doktoru, “eminmisin Can?” diye soruyordu. Bir süre daha kalması için israr ettik ama kendisini çok iyi hissettiğini ve okuluna geri dönmek istediğini söyledi. Psikiyatristimiz’e de danıştık. O da tamam deyince hastaneden çıkarttık. Psikiyatristimiz ile tedaviye devam ettik. Kendi evini kapatıp tekrar yanımıza almak istedik Can’ı. Orada yalnız kaldığı müddetçe risk vardı.

Polat : Hastaneden çıktıktan sonra da sanırım takip ettiniz. Kullanıp kullanmadığını soruyor muydunuz?

Tanyeli : Tabii, asla ilgisiz bırakamazsınız. Can ile artık açık açık konuşmaya başlamıştık. Biz soruyorduk, o da “hayır” diyordu. Psikiyatristimiz “beyanlarına inanmak zorundayız” diyordu. Kendisi tedavi olmak istiyordu. O dönem doğru söylediğine inanıyorum. Bu arada Can’a sürekli vitamin yükleniyor, ilaçlar veriliyordu. Alkol kullanımı da bu dönemde iyice ciddileşmeye başlamıştı. Can ilk içmeye İtalya’da peynir ve şarap ile başlamıştı. Keyif olsun diye. Çok alkol alan bir çocuk olmamıştı aslında. Hastaneden çıktıktan sonra alkol alımını arttırmıştı. Böyle de bir sorun ortaya çıktı. Yine çaresiz kalmıştık. Arkadaşım Cem Tüz’ü aradık.

Polat :  Cem Tüz’de bir psikiyatrist ve AMATEM’de hoca.

Tanyeli : Devamlı şüphe içindeydik; “Eroine başladı mı, başlamadı mı?”, “Çok mu içiyor, az mı?” diye. Hep evini kapatmayı düşündük ama kendisi başaracağını söylüyordu ve “evi kapatmayın, başaracaksa kendisi başaracak” şeklinde de tavsiyeler alıyorduk.

Polat :  Şimdi geriye dönüp düşündüğünüzde kapatır mıydınız evi?

Tanyeli : Hiç açmazdım veya bunu öğrendiğim anda kapatırdım. Hiç kimseyi de dinlemezdim ve derhal kapatırdım. Hatta mümkün olabilse Can’ı alıp belki bir köye veya bambaşka bir yere giderdim.

Polat : Ulaşılamayacak bir yere.

Tanyeli : Ulaşılamayacak bir yere, bambaşka bir yere götürürdüm. Başka bir şehire. Çevre, çevre değil bir örümcek ağı. Nereye gitseniz size ulaşıyorlar, etrafınızı sarıyorlar, bir türlü peşinizi bırakmıyorlar.

Polat : Bağımlıyı bir tüketici olarak görüyorlar ve tabii peşini bırakmıyorlar. Bağımlı onların kazanç kapısı.

Tanyeli : Evet. Yiyip bitirene kadar bırakmıyorlar. Aslında hiçbir zaman eroin verdikleri birisinin ölmesini istemiyorlar. Bağımlı yaşadığı sürece onlar için bir kazanç kapısı.

Korku bütün ruhumuzu sarmıştı. Kendimizi ortada kalmış gibi hissediyorduk. Ne yapacağımızı bilemiyorduk. Kesin emin olmak için Can’ı AMATEM’e tahlile götürmeye başladık.

Polat :  İdrar tahliliyle tespit etmeye çalıştınız. Can buna nasıl tepki verdi? Tahlil sonuçları nasıl çıkıyordu? Tabii burada tahlile hangi sıklıkla götürdüğünüz ve bundan kendisinin önceden haberi olup olmadığıda çok önemli.

Tanyeli : Haftada 2 gün götürüyorduk. Sonuçlar temiz çıkıyordu. Hangi günler gidileceğini Can’a önceden söylemiyorduk. Bizim tespit ettiğimiz günlerde tahlil yapılıyordu. Can tabii ki önce bunu reddetti ama biz, eğer bu tahlilleri yaptırmazsa, kendisini yeniden hastaneye yatıracağımızı söyledik. Mecbur kalmıştı, sabahleyin erkenden gidiyordu. Bir gün arkadaşım Cem Tüz aradı ve Can’ın inanılmaz bir doz kullandığını tespit ettiklerini söyledi. Çok yüksek dozda eroin kullanmıştı. Can bu sırada hem psikiyatristi tarafından tedavi ediliyordu hem de Cem tedaviye destek veriyordu. Aslında Cem, benim arkadaşım olduğu için Can’ın üzerinde bir baskı oluşturamıyordu. Tamamen ben istiyorum diye tahlil işlerimize yardım ediyordu, ilaçlarını veriyordu ama Can’a bu şekilde faydalı olamayacağını da belirtiyordu.

Polat :  Tanıdık olduğu için, yakını olduğu için Cem Tüz’ü otorite olarak görmüyordu demek. 

Tanyeli : Evet. Biz diğer psikiyatristimiz ile tedaviye devam ettik. Burada hep bir kuşku içindeydik. Psikiyatristin dediklerini yapıyoruz ama yine Can kullanmaya devam ediyor. Psikiyatrist tespit etmenin beyana bağlı olduğunu söylüyordu ama biz görüyorduk ki bu beyanla olacak iş değil. Evet, Can hakikaten eroin kullanmayı bırakmak istiyordu; hepsi istiyor ama bunu başaramıyorlar ve engellenmesinler diye kullandıklarını hep saklıyorlar.

Polat :  Bir anne-baba olarak tedavi sürecinde neyi eksik buluyordunuz? Tedavi nasıl olmalıydı?

Tanyeli : Bence öncelikle tıp dünyası eroinin ne kadar dehşet verici ve vazgeçilmez bir zehirleyici madde olduğunu kabul etmeli. Bağımlı isterse bırakır, isterse tedavi olur yoksa başarılamaz gibi bir tutumla, bağımlıya sorumluluk yüklemekle maalesef olmuyor.

Polat :  Hepsi bırakmayı hep düşünüyorlar ancak kendi başlarına bırakamıyorlar. Eroin onları esir etmiş oluyor. Adı üzerinde maddeye bağımlılar ve ellerinden birşey gelmiyor. Ne yapıp edip eroinden uzak tutmak gerekiyor. Bu tarz irtibatlarının önünü kesmek gerekiyor.

Tanyeli : Hiçbirisi başaramıyor. Ancak, şu çok ilginç; uyuşturucu kullanmaktan hapse girenler başarıyor. Bunlardan biriyle tanıştım. Hapiste 2 – 2,5 sene boyunca maddeyi bulamıyor ve bırakıyor. Çıktıktan sonra da başlamayabiliyor.

Polat :  Uzun süreli bırakanlar başarılı olabiliyor diyorsun ama tabii her zaman yeniden başlama gibi bir riskleri hayatları boyunca var.

Tanyeli : Evet, risk hep var. Çocuk eroini 4 yıl bırakmış, kullanmıyor. Birgün dişçiye gidiyor ve dişine iğne yapılıyor. Artık burada ne hatırlıyorsa yada o iğneden ne kadar etkileniyorsa derhal tekrar eroin kullanmaya başlıyor. Şimdi kendsi son derece zor durumdaymış. 

Polat :  En ufak bir hatırlatma, akla getirme bile yeniden başlamak için yeterli oluyor.

Tanyeli : Can’da böyle söylüyordu. En ufak bir şey, herhangi bir şey, hiç kimsenin aklına gelmeyecek bir şey bile derhal bunu ona hatırlatıyor. “Aslında her şey eroini hatırlatıyor anne” diyordu Can. Bu öyle bir bataklık ki buradan çıkmaya çalıştıkça batıyorsun ve gördüğün zaman reddetmen mümkün değil. Bunun için çok güçlü olmak lazım ve o güç orada kayboluyor. Birde tabii o arkadaşları sürekli arıyorlar, hiç rahat bırakmıyorlar. Bir şekilde ona arkadaş kisvesiyle geliyorlar, onu kurtaracaklarını söyleyerek yanına yaklaşıyorlar. Sonuçta çocuğu yok ediyorlar. Kendilerini de yok ediyorlar aslında.

Polat :  Burada şunu merak ediyorum; eroin parayla temin edilen bir madde ve uyuşturucu sektöründe çok fazla miktarlarda paralar döndüğü söyleniyor. Can eroin almak için parayı nereden buluyordu? Eroin maalesef pahalı da değil. Keşke olsaydı. Burada ne gibi sorunlar yaşıyordunuz?

Tanyeli : Evet, maalesef eroin ucuz ve temin etmek çok kolay. Psikiyatristimiz ile de bu sorunu çok yaşadık. Can’a günlük harçlık veriyordum. Bu çok bir para olmuyordu, bilinçli olarak yol parasını ve belki bir sandwich parasını hesaplayıp veriyordum. Aslında bunu bile vermek istemiyordum. Eroin kullanıyordu ve bu parayla da gidip eroin alacağını biliyordum. Psikiyatristimize “Para vermek istemiyorum, eroin alacağını biliyorum.” dedim. Bana cevaben şöyle dedi; “Eğer vermezseniz satıcı olur.” Aynı şeyi ben arkadaşımla da konuştum. O’da; “ O zaman evindeki eşyaları satmaya başlar veya satıcı olur.” dedi. Bu arada evi kapatmak için ısrar ediyorum. Yapma diyorlar. Şaşırdım. Bu arada Can bana sürekli; “Ben kocaman insanım, doktora yalnız gidebilirim, niçin siz de geliyorsunuz? Ben yalnız gideyim.” diyor.

Polat : Denetimden kurtulmaya çalışıyor.

Tanyeli : Psikiyatrist ile bunu sık sık konuşuyoruz. O da; “Evet, doğru kendi kişiliğini kazanması lazım. Kendi haline; gerçek Can’a, dönmesi lazım.” diyor. Bunun üzerine Can’ı yalnız yollamaya başladık. Parasını veriyorduk, o da yalnız gidiyordu. Sonradan öğrendik ki iki kere gitmemiş. Doktoruna “şehir dışına çıkıyoruz” demiş.

Daha sonra Can babasıyla birlikte doktora gittiklerinde, Bodrum’a gideceklerini söylemişler. Doktoruda o zaman Can’a “Bu yolculuk uzun bir yolculuk olacak” demiş. Yavuz bunu çok garipsemiş ve rahatsız olmuştu. Böylece doktor; “Kendimi artık satıcı gibi hissediyorum. Bundan böyle Can’ın tedavisini üstlenmek istemiyorum.” diyerek tedaviyi kesti.  Psikiyatrist arkadaşım da Can ile ilgilenmek istemiyordu. Biz yine gerçek anlamda kaderimizle baş başa kaldık. Yalnız bırakıldık.

Polat :  Can’ın tedavisi çok zorluydu ve bütün psikiyatristler tedaviyi bıraktılar, devam ettirmek istemediler.

Tanyeli : Evet, istemiyorlar.

Polat : Tabii istememenin ötesinde önleyemediklerini düşünmüş olmalılar. Tedavi uzuyordu belki ve fayda görmemiş olabilirler mi acaba?

Tanyeli : Evet, önleyemediklerini düşünüyorlar. Doktor zaten Yavuz’a ve Can’a, “Ben kendimi satıcı gibi hissediyorum, bu çok uzun bir yolculuk olacak.” demiş. Nihayetinde yazın Can babası ve arkadaşıyla yine Bodrum’a gitti. Bodrum’da; daha önce bahsetmiştik, Can Alman Hastanesi’nde yoğun bakıma alındı. Saniyeyle falan kurtuldu. Orada da bir doktorun inanılmaz inadı ve iradesiyle aslında kurtuldu. Müthişti ve elinden gelen her şeyi yaptı.

Polat :  Bu ikinci kez yoğun bakıma alınışıydı değil mi? İlk seferde Fatih Camii’nin avlusunda bulunmuştu ve siz ilk defa böyle öğrenmiştiniz eroin kullandığını. İkinci yoğun bakıma alınış Bodrum’a ikinci kez gittiğindeydi. Can’ı bu halde görünce neler hissettin?

Tanyeli : Tabii ki Can’ı orada yatarken görmek çok kötüydü. Oğlumu iki kez böyle gördüm. Yoğun bakımda bir sürü yaşlı insan yatıyor. Hepsi kalp krizi gibi hastalıklardan yatıyorlar. Bir tek Can vardı aralarında gencecik, fidan gibi. Her tarafına bir sürü şey takılmış vaziyette. Uzay üssü gibi bir yer orası veya ben öyle hissediyorum. Sürekli başında “Oğlum dön, hayata dön.” diye yalvardığımı hatırlıyorum. Orada on gün kaldık. Sonra Can’ı alıp İstanbul yerine Foça’ya gittim. Oğlumu bulmalarını, ona ulaşmalarını istemiyordum. Biz Foça’dayken satıcılar Can’a ulaşabilirmiyiz diye sürekli ofisimi aramışlar.

Polat :  En ufak bir anımsama, anımsatma bile yeniden başlamasına yetiyor demiştik. Buna rağmen satıcıların böyle inatla peşine düşüp Can’ın kırılma noktasını beklemeleri büyük sorun olmuş. Sürekli Can’a “Bak biz buradayız, istediğin zaman da malı verebiliriz” mesajını vermişler. Hatırlatmak için epey çaba sarfetmişler. Can üzerinde böyle bir kavgaya girmişsiniz. Siz bir yandan kurtarmaya çalışıyorsunuz, diğer yandan onlar çocuğu inatla eroine itiyorlar.  Can’a her şekilde ulaşmaya çalışmışlar.

İkinci kez Foça’ya gittiğinizde neler yaşandı? Burada ne kadar kaldınız?

Tanyeli : Foça’da 3,5 ay kaldık. Burada bizi bulamazlardı. Ben işimi ve herşeyi bıraktım. Burada şunu söylemeliyim; aslında ben iki sektöre birden hizmet verdim. Bunlardan bir tanesi uyuşturucu sektörü; oğlumun benden aldığı harçlıklar uyuşturucu sektörüne aktı, diğeri ise tedavi sektörü. İkisi de zaman içerisinde kolunuzu, kanadınızı kırıyor. Miktarlar ufak görünsede biriktiği zaman çok büyük paralar tutuyor. Özellikle Can hastanede kaldığı dönemlerde inanılmaz rakamlar tutmuştu. Hem ilaçları, hem tedavisi. Dolayısıyla büyük bir maddi güç gerekiyor. Çok pahalı da bir şey.

Foça’da 3,5 ay kaldığımız sürede arkadaşlarım beni yalnız bırakmadılar. Bu konuda çok şanslıyım. Bir arkadaşım geldi bizimle birlikte 1,5 ay kaldı. Bir başka öğretmen ve ressam arkadaşım yine bizimle kaldı ve Can’a iyi beslensin, kendisine gelsin diye yemek yaptı. Can’ın yanından hiç ayrılmadık. Can bu sürenin sonunda kendisine geldi ama bir robot gibiydi. Yemeğini yiyiyor, dinleniyor, oturuyor ama sanki bir başka boyutta yaşıyor gibiydi. Sürekli yanımda yatıyordu, beraber yatıyorduk ve O benim kolumu tutuyordu. Artık hep uyuşturucudan bahseder olmuştuk. Bunun ne kadar kötü bir şey olduğunu anlatıyorduk.

Polat :  Peki, konuyu kim açıyordu? Neler konuşuyordunuz? Bunları konuşmaktan Can rahatsız oluyormuydu? En önemlisi “tekrar kullanmak istiyorum” dediği oluyor muydu?

Tanyeli : O da açıyordu ben de açıyordum. Sürekli eroinden bahsediyorduk. Can hiçbir zaman “tekrar başlamak istiyorum” demedi. Aksine “Ben kullanmamak için ne mümkünse yaparım” diyordu ama eroinin görünce dayanılamaz bir şey olduğunu da söylüyordu. En önemlisi eroinin etkilerinden bahsederken söyledikleriydi. Can; ”Herkes zannediyor ki eroin kullandığın zaman çok güzel şeyler hissediyorsun. Yok böyle bir şey anne” diyordu. “Eroini sadece normal olabilmek için kullanır hale geliyorlar. Bunu kullandığın zaman ne cinsel gücün kalıyor ne de bir şey istiyorsun. İstediğin her şeyi yok ediyor. Bir duygu kalmıyor, sadece sevgi kırıntıları oluyor.” diyordu. Can halüsünasyonlar görüyordu. Akrepler, yılanlar, çıyanlar. Artık kullansa da kullanmasa da fark etmiyordu. Eroinin keyif vermek gibi bir etkisi yok zaten.

Polat :  Sonra Foça’dan İstanbul’a döndünüz ve Can bir dönem burada da kullanmadı. Daha sonra tekrar başladı. Bu sefer eroinle nerede karşılaşmıştı?

Tanyeli : İstanbul’a dönünce tekrar okula başladı. Okula başladıktan 3 gün sonra kullandı.  Bunun üzerine derhal kaydını dondurduk. Şubat’a kadar okula gitmedi, hep yanımdaydı. Ben bu arada bir rahatsızlık geçirdim. Can bana baktı. Sürekli başka ne gibi tedbirler alabilirim diye düşünmeye başlamıştım. Hep böyle benimle birlikte oturtamazdım yaşamı boyunca.

Polat :  Ayda bu arada Emniyetle işbirliği yaptı ve onlara satıcıların hepsinin listesini verdi. Narkotikten onların yakalanmasını istedi ve sürekli takip etti. Hertürlü çabanın ötesinde böyle de bir savaşa girdi. Can Şubat tatili sonrasında iyi olduğunu ve tekrar okula başlamak istediğini söyledi.  Biraz bunlardan bahsedelim.

Tanyeli : Baktım ki oğlum okula gitmek istiyor, nişanlanmayı - evlenmeyi düşünüyor birşeyler yapmalıydım. Can bu istediklerine kavuşsun ama eroinden uzak kalsın diye birşeyler yapmalıydım. Bunun üzerine Narkotik’e gitmeye karar verdim. Can’la birlikte listeler hazırlamıştık. Kimler satıcı? Kimlerden alıyor? Ne yapıyor? Bunları listelemiştik. Zannediyorum 15 Ocak’ta randevu alarak Narkotik’e gittim. Ve Emniyet’e oğlumun da adının olduğu bir liste verdim. Özellikle de belirttim Can’ın oğlum olduğunu. Satıcıların ihbar haberini alıp çocuğuma birşey yapmalarından korkmuştum. Can’ın adı da listedeydi, böylece ondan şüphe etmeyeceklerdi. Bu listenin içerisinde telefon numaraları, adresler, ne bilgi bulabildiysem ve Can ne bilgi verebildiyse, bunlar vardı. Bu ihbarı önlem olsun diye, satıcılar yakalansın ki oğluma eroin bulma yarışından geri kalsınlar diye yaptım. Bundan sonra artık yapılabilecek başka bir şey kalmamıştı.

Polat : Narkotiğin eroin satışını engellemesini istediniz.

Tanyeli : Evet, satışı engellemelerini istedim ve başka ne gibi tedbir alıyorlar görmek istedim. Ben elimden gelen herşeyi yapmıştım.

Polat :  Peki, Narkotik bu liste ile ilgili ne yaptı? Birşey yapabildi mi?

Tanyeli : Bence onlar Can’ın ölümüne kadar hiçbir şey yapmadılar. Ve ben Can’ın ölümünü duyunca Beşiktaş Karakolu’ndan Narkotik’i aradım ve sordum; “Oğlum öldü, siz bunu önlemek için ne yaptınız?” Bir cevap alamadım. Ben hala karakoldayken yaklaşık 15 dakika sonra bir ekip geldi ve benim arkamdan Sezer ve Togan ile ilgili işlem yaptıklarını biliyorum. İşleme başladıklarını biliyorum. Can’ın ölümünden sonra harekete geçtiler.

Polat :  Ancak geç kalınmış oldu. Neden böyle bir tutum içinde olabilirler? Siz çok açık bir şekilde elinizde listeyle, Can’ın ölümünden çok önce onlara durumu bildirdiniz.

Tanyeli : Evet, bence çok geç kalındı. Mazeret olarak da; bir ihbar olmadığı için, her gelen ihbarı değerlendiremiyoruz gibi şeyler söylemişler. Halbuki ben oraya kimliğimi gizleyerek gitmedim. Elimde satıcıların isim ve adres listesiyle gittim. Bu da oğlumdur diye belirttim. Bu değerlendirmeye gerek duyulmayacak herhangi bir ihbar değildi. Çok ciddiye almış olmaları gerekirdi.

Polat :  Derhal işbirliğine gidilmiş olması lazım. Bu ailelerin tek başlarına halledebilecekleri bir olay değil ve siz suçu ihbar ediyorsunuz. Hakikaten çok ciddiye alınması gereken bir durum.

Tanyeli : Ben de böyle düşündüm. Uyuşturucuyla mücadele eden tüm ailelere de ellerinde ne bilgi varsa hemen gidip bunları Emniyet ile paylaşmalarını tavsiye ediyorum. Bu hakikaten tek başına ailelerin, tek başına doktorların ne de tekbaşına polisin başedebileceği bir durum. Herkesin işbirliği yapması gerekli. Öncelikle bu zehirin bizim ülkemize girişinin-çıkışının engellenmesi lazım. Maddeye çok kolay ulaşımın yolları kapatılmalı. Herkes işbirliği yapmalı. Herkes bildiğini söylemeli. Bağımlılar tedavi için ve eroinden uzak kalabilmek için destek bulabilmeli.

Bu çok zorlu bir mücadele. Bütün çevrem beni desteklemesine rağmen, doktor arkadaşlarım bulunmasına rağmen, çocuğum sporla uğraşmasına rağmen ki oğlum yüzücüydü ve yelken kullanırdı, bir arkadaş kurbanı oldu. Aslında Can’ın ölümü sadece benim kaybım değil. Bu ülkenin kaybı, insanlığın kaybı.

Polat :  Kesinlikle buna katılıyorum. İnsanlık kaybediyor. Daha Can’ın hikayesinde konuşacak çok şeyimiz var. Başka bir programda bunlardan bahsetmeyi isterim. Bu programda paylaştığımız yaşanmışlıkların çok anne-babaya rehber olacağına inanıyorum. Şimdi Can’dan bir şiir okuyalım ve ona ‘C’est la vie’ şarkısıyla veda edelim.

Şu an yapayalnızım
Gerçeğim
Varım!
O kadar

                        Can Tanyeli

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder